Bir gün hayatınızda bir an, bir hadise, bir söz olur; İçinizde bir şeylerin çatladığını, kırıldığını hissedersiniz. Duygularınız, algılarınız, hatta kimi zaman tepkileriniz 'o andan önce ve sonra' olarak şekillenir. 'Yaşandı ve bitti' diyemezsiniz, zira yaşanmış ama içinizde, ruhunuzun derinliklerinde bitmemiştir. Bitmeyecektir de... Uzun bir süre, kimi zaman da hiç... Uludere'de yaşanan faciayı herkes meşrebine göre tanımlasın, tanımlıyor da zaten... Katliam veya kaza... Hata veya kasıt... Bir kısmı çocuk 35 can orada bomba altında can verdi. Kaçakçılık yaptıkları bilgisi birçoklarına şaşırtıcı gelebilir. Oysa, o bölgede sınırda yaşayanlar için yalın bir gerçektir kaçakçılık... 30 yıldır bir yandan terörün, öte yandan güvenlik güçlerinin arasında kalmış, köyü yakılmış, yaylası, tarlası güvenlik bölgesi ilan edilmiş insanların 'hayata tutunabilmek için' buldukları tek çözüm bu olmuş. Sınırın öte tarafından ucuz sigara, mazot, şeker alıp bu tarafta satmak... Bir katır mazottan 50-100 TL para kazanırmış kaçakçılar... Kışın ayazında, yazın sıcağında dağlarda, bin türlü tehlikeyle kazanılan 50 lira... 'Kaçakçı güzellemesi yapıyorsun' filan demeyin bana... O çocuklar karın ayazın altında, gecenin ortasında keyif için veya macera olsun diye yürümüyorlardı. 30-40 lira kazanmak, maişetlerini temin etmek idi amaçları... Teröre kızalım, yanlış istihbarata öfkelenelim, 'acaba askerlere yem mi atıldı' diye şüphelenelim de... O bölgede, sınırda yaşayan on binlerce insanın aynı zamanda hayatla ölüm arasında gidip gelen, yok ve yoksul hayatlarının sebebini de düşünelim. Kaçakçılığa o bölgede resmî makamlar göz yumuyormuş. Karakolun haberi olurmuş sevkiyatlardan... Neden göz yumuluyor kaçakçılığa? O insanların yaşayabilmek için yapabilecekleri yegane iş olduğundan... Uludere, günahsız, yoksul insanların, kendilerinin belirlemediği şartlarda, yaşama tutunmak için uğraşırken maruz kaldıkları acıların, ölümlerin ilki değil ama en yakıcısı olmuştur. Yaşanmıştır ama bitmemiştir. Vicdan Hadi diyelim ki devleti temsil edenler, gerekçe veya izah bulma çabasıyla 'ama'lar koyuyorlar cümlelerinin içine... Bu faciayı okuyan, görüntülerini sade yurttaş olarak izleyen kimilerinin 'iyi de', 'ama' ile başlayan cümleler kurabilmelerini idrak etmekte güçlük çekiyorum. 'Ama'sız, 'fakat'sız üzüntü ve acı ifade etmek bu kadar mı zor? Hak Söz 'Ey iman edenler. Bir topluluğa buğzunuz, sizi adalet etmemeye sevk etmesin! Ayet-i Kerime Meali