Türkiye, ağır bir buhranın ardından gelen IMF programını yürütmeye çalışırken, ekonomi zaman zaman gel-git'ler yaşarken, bu süreçte, elinde birikimi olan yatırımcı da hangi vadede neye yatırım yapması gerektiğini bulmaya çalışıyor. Ülke'nin ekonomik gidişatı hakkında müsbet ve menfi o kadar çok tahmin yapılıyor ki, yatırımcıların önlerini görmeleri neredeyse imkansız hale geliyor. Esasen tasarrufların nereye yatırılacağı sorusu, ülkenin geleceğine duyulan güven ( veya güvensizlik ) ile doğrudan alakalı olmak zorunda. Yatırım, bir bakıma gelecek ile ilgili beklentilerin satın alınmasıdır. Diğer bir ifade ile, gelecekte oluşacak bir zaman dilimindeki gelişmelerin sonuçlarının satın alınmasıdır. Böyle olunca da, ideale en yakın zamanda ve en uygun zaman dilimini hedefleyerek yapılacak olan bir yatırım, doğal olarak, en tatminkar getiriyi sağlayabilir. Şu soru sık sık akıllara takılacaktır: Türkiye'nin mevcut durumunda, en uygun yatırım zamanı hangisidir?. Bunun için öncelikle, ülkenin halihazırda bulunduğu ekonomik seviyeden ziyade, önümüzdeki bir yıl içinde, hangi yönde bir gelişme göstereceğini tahmin etmek gerekir. Şu ana kadar, IMF programının para politikası ayağı başarıyla uygulandı; enflasyon kontrol altına alındı, mali disiplin ve kontrol büyük oranda sağlandı, bütçe faiz dışı fazla vermeye başladı. Merkez Bankası, ana işlevi olan fiyat istikrarını sağlama yönünde önemli adımlar attı. Yani parasal göstergeler ve hedefler IMF öngörülerine ( veya şartlarına ) uygun bir şekilde oluşmaya başladı. Kısacası, Türkiye , birinci dönem ödevini başarıyla tamamladı. Bir anlamda krizin sıcak yüzü bitti. Şimdi ise, programın esas ve kalıcı ayağını oluşturan yapısal reformlara sıra geldi. Esas uygulama zorlukları bundan sonra başlayacak gibi görünüyor. Yani çok meşakkatli bir dönemden geçeceğimizi söyleyebiliriz. IMF'in Mayıs'daki gözden geçirme toplantılarında, para politikaları kadar, yapısal reformların durumu da masaya yatırılacak. Uygulanması zorunlu görülen, diğer bir ifade ile, yeni krizlerle karşılaşmamak için hayata geçirilmesi elzem olan bu reformlar nelerdir?. Kısaca özetlersek, kamudaki fazla personelin tasfiyesi, yabancı sermaye mevzuatının değiştirilmesi, telekom başta olmak üzere özelleştirmenin hızlanarak sürdürülmesi, Tekel, Şeker fabrikaları gibi kurumların hızla özelleştirilmesi, enerji piyasası yasası çıkartılması ve enerji ihalelerinin sonuçlandırılması. Bir adım sonra ise, Avrupa Birliği'nin şartı olan sosyal ve demokratik reformların yapılması. Bu listeye şu anda gündemde olmayan, ama lüzumlu olduğu kesin olan birkaç reformu daha ekleyebiliriz. Bütün bu yapısal değişikliklerin ve reformların hızla ve tavizsiz uygulanması için ise, çok kararlı bir siyasi irade gerekiyor. Görünen durum, değişmek zorunda olan bir Türkiye'dir. Bu değişim tavizsiz ve süratli olmak durumundadır. Kalıcı bir ekonomik iyileşme ve kriz kabuslarından uzak bir gelecek için bu şarttır. Ancak, statüko'dan mutlu olan önemli bir kesimin de bu yapısal değişime direnç gösterecekleri de beklenmelidir. Bu reformlar IMF veya başkası istediği için değil, ülkenin ekonomik ve sosyal refahı için, yani geleceği için yapılmak durumundadır. Yatırımcı açısından, önümüzdeki bu dönemin nasıl geçeceğinin doğru tahmin edilmesi önemlidir. Eğer, bu reformlar ve yapısal değişim süreci, öncelikle ve özellikle kamudan başlayarak ilerlerse, kamu personel harcamaları azaltılır, özelleştirme hızlanırsa, iki yıl içinde Türkiye'de reel faizler büyüme hızının altına düşer, enflasyon derdi biter ve ülke ekonomik gelişimine başlamış olur. Tabii bu sürecin tavizsiz ve aksamaksızın sürdürülmesi başarının ön şartıdır. Bu sebeple, yatırımcılar, yatırımlarının zamanlamasını yaparken, bu sürecin nasıl işleyeceğini öngörmeli ve bu süreçte ülkenin ( yani hükümetin ) göstereceği performansa güvenip güvenmediklerine karar vermelidirler. Türkiye'nin yapısal reformlar sınavından başarıyla çıkacağına ihtimal vermeyenlerin, 2003 yılına yönelik hiçbir yatırım kararı almamaları gerekir. Türkiye'nin bu süreçten, ödevini yapmış olarak, yüzünün akıyla çıkacağına inananlar ise, paralarını ülkenin gelecekteki olumlu beklentilerine uygun olarak yatırıma yöneltebilirler.