Özelleştirme ihalelerinin ardı ardına geldiği günlerde,mahut "ulusalcı cephe" yine ortalığa dökülmüş ve "vatanın malları yabancıların eline geçmesin" diyerek, ihalelerde yerli sermayenin yanında saf tutmuşlardı. Sermayenin yerlisi yabancısı olmaz, önemli olan ülkeye sermaye girişidir diyenler ise milli duygudan yoksunlukla itham edildiler. Tüpraş ve Ereğli ihalelerini yerli firmaların kazanması ise nerdeyse bir milli zafer olarak kutlandı. Bayraklar sallandı, işçiler kutlamalar yaptı. Her özelleştirme ihalesini iptal ettirmek için dava açan sendikaların gıkı bile çıkmadı.Peki sonra ne oldu? İhaleyi alan yerli ve milli şirketler, ihale bedelini ödeyebilmek için "eşyanın tabiatı gereği" yurtdışından ortak veya kredi aramaya başladılar. Buldular da. Oyak, Erdemir ihalesinde yarıştığı Lüksemburg'lu Arcelor ile ortak olmaya karar verdi; Koç ise ihale bedelinin tamamına yakınını yabancı krediyle karşılıyor. Yani ekonominin kendi kuralları işledi. Zira her iki şirket de küresel ekonominin birer oyuncusu olduklarını ve sermayeye sınır çizmenin irrasyonelliğini biliyorlar. Peki onlara "millî misyonlar yükleyen" ulusal ittifakın ayakları suya erdi mi? Hiç sanmıyorum. ? Sermaye-borç Her iki özelleştirme de devletin hazinesi açısından çok faydalı şekilde sonuçlandı. Milyarlarca dolar kasaya girecek ve kamu borcunu azaltacak. Ancak özelleştirmenin ana faydalarından bir diğeri olan sermaye girişi sağlanamadı bu ihalelerde. Oyak, Arceolor ortaklığıyla kısmen de olsa ülkeye sermaye girişi sağlayacak ama iki ihalenin toplam bedelinin büyük kısmı, yurtdışından bulunan kredilerle ödenecek Hazine'ye. Yani yurtdışı borçlanmayla. Kamunun borcu, özel sektörün borcuyla yer değiştirecek; Türkiye'nin toplam borç stoku azalmış olmayacak.Üstelik gelen yabancı kaynak, sermaye nitelikli olmadığı için belli bir vadede çıkıp gidecek. Yerli şirketlerin özelleştirmeden şirket almalarını eleştirmiyorum tabii ki. Tam tersine, sağlıklı ve cesaret verici buluyorum. Lakin, yabancıların özelleştirmeden şirket almalarını "işgal",yerlilerin ihaleleri kazanmasını ise "düşmana karşı zafer" histerisi içinde karşılayanların velvelesi arasında gözden kaçan bir noktayı dikkatinize sunmak istedim. Hamaset ve kurusıkı milliyetçilik birçok şeyin üzerini örtebiliyor, ama rakamların ve iktisadi sonuçların değil. Zira ekonomide duygusal titreşimler değil rasyonel oluşumlar kabul görür.