"AB bize göre değil, girmeyelim." Hah şöyle... Dürüstçe şunu söyleyin ki o kasılmaların, debelenmelerin sebebi anlaşılsın. CHP'li Onur Öymen'in kitabında yazdıkları, aslında birer samimi itiraftır. "Biz AB taraftarı filan değiliz, hatta AB'nin getirdiği demokratik normlardan, evrensel hukuk standartlarından hiç mi hiç hoşnut değiliz. Biz içe kapanık ve statik yapımıza dönelim." Ana omurgasını CHP'nin oluşturduğu yönetici elit zümrenin arzusu da bu değil mi? İdeolojik, dolayısıyla dogmatik ve korporatist bir devlet, içine kapalı, "bir Türk dünyaya bedeldir" diyerek gururunu, "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" diyerek korkularını besleyen bir ülke... Resmi ideolojiye iman derecesinde bağlı yönetici sınıfı... Ve devletine "itaat ve hizmet" eden, "birlik ve beraberlik" içindeki halk (tebaa mı desek acaba?) *** Bu tablo içinde tabii ki AB'ye ve onun standartlarına yer yoktur, olamaz da. O yüzden ne müesses nizam, ne de bürokratik sınıf AB'yi istemiyor. Onlara göre Avrupa Birliği "içişlerimize karışma cüreti gösteren, bize müstemleke (sömürge değil, müstemleke!) muamelesi yapan harici düşman"dır (bir de dahili düşman var, yani yerli iş birlikçiler filan ama onlar başka...) Aslında tüm dünya bize düşman, biz öyle demokratikleşme, bireysel özgürlükler gibi boş işlerle uğraşmayı bırakıp hemen savunma pozisyonu almalıyız, birlik ve beraberlik içinde olmalıyız, özgürlük, sivil irade gibi "zehirli kelimeleri" hemen zihnimizden silmeliyiz! *** Abartıyorum zannetmeyin; statüko ve bürokrasinin çelik çekirdeğinin düşüncesi bu... Tavır ve tutumlarına bakın, anlayacaksınız. Resmi söyleme göre AB üyeliği bir devlet politikası ama devleti oluşturan çelik çekirdeğin demokrasiye, küreselleşmeye, özgürlüklere, hukuka bakışı fiili bu politikayı tümüyle reddediyor. Başkalarını "gizli ajandası olmakla" itham edenlerin "gizli ajandalarında" içine kapanmış ve kendi kendine yeten (ne demekse!) bir ülke hayali var herhalde... "AB gerçekçi değil, resmi ideolojimize sarılalım" diyenler, her sene toplaşıp yerli malı haftası kutlasalar, gözleri yaşararak marşlar söyleseler ne kadar şirin bir görüntü olurdu, değil mi?