Maliye Bakanı Unakıtan, lafı kestirmeden söyleyen bir siyasetçi. Ankara'nın gri renginin içerisinde renkli üslubu ile, maliye, bütçe gibi sıkıcı konuları dahi bir tuluat tadında anlatmayı biliyor. Aylık basın toplantısında sarfettiği "yakası açılmadık" benzetmeler dün gazetelerde yer aldı. Toplantıyı takip ederken benim dağarcığıma da bir cümle takıldı: "Türkiye'de ekonomi güçlü olursa dışişleri bakanının da, sokaktaki vatandaşın da yürüyüşü değişir". Rahmetli Özal'ın hepimize anlatmaya çalıştığı bir gerçeği kendi üslubuyla önümüze koydu Unakıtan. Önce ekonomi diyordu Özal. Mali yapın güçlü değilse, üretemiyorsan, büyüyemiyorsan egemenlikten, milli onurdan bahsetmek laf-ı güzaf idi. Bu siyasi tarihin değişmeyen doğrularından birisi olagelmiştir. Osmanlı dünyaya nizam verirken sadece askeri olarak güçlü değildi; iktisaden de zirvede idi. Paçasını toplayabilen devlet Devlet kendi bütçesine, gelir-giderine hakim olabildiği oranda güçlülük iddiasında bulunabilir. Mali disiplin her şeyin önündedir, ulusal onurun bile. Neden mi? Bütçesi kevgire dönmüş, faiz ödemekten beli bükülmüş bir devlet, hangi güçle ulusal onurunu ayakta tutacaktır? Yıllardır yapılan da hep bu olmadı mı zaten? İçeride yağdık gürledik, Türkün Türke propagandasını yaptık. Ama dışarıda ne yaptık? 4 yılda bir gelen krizleri, bitmek bilmeyen siyasi itiş-kakışı, koalisyonlar döneminin karabasanlarını, demokrasi dışı süreçleri, içinde boğulduğumuz yolsuzluk batağını anlatmaya çalıştık elin yabancısına. Yurtdışında iş yapmaya çalışan, oralarda görüşmelerde, toplantılarda koşturanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır. Neden krize girdiğimizi, kendimizin bile inanmadığımız bahanelerle anlatmaya çalışırken mi ulusal onurumuzu koruyacaktık? Şimdi ekonomi iyi yolda; faiz düşüyor, devlet gelirini giderini biliyor. Ülkemizi dışarıda anlatmak da, ulusal onurumuzu savunmak da biraz daha kolay. Eğer hamasetin girdabına kapılmayıp ekonomik iyileşmeyi sürekli hale getirirsek yürüyüşümüz de değişir, duruşumuz da...