Bursaspor karşılaşmasında kaçırdığı goller sonrası tribünlerin isyanına sebep olan, sonra da Daum tarafından, seyirci baskısı yüzünden oyundan alınan Güiza, aradan üç gün geçtikten sonra, sanki devlet töreni gibisinden, çiçeklerle, alkışlarla ve adeta önünde eğilerek özür dilenen adamdı... Güiza, Lille maçında ne yaptı peki? Her zamanki yaptığını... Yani gol kaçırma işlemine devam etti... Ama bu defa o tribünler protestoların yerine, Güiza'nın her yamuğunda alkış ve "Güiza... Güiza..." sesleriyle İspanyol işi "Çakma golcüye" moral verdi... Ara gazının bu kadarı da fazlaydı hani... F.Bahçe'de esas problem Güiza değil aslında... Bir Bilica var ki, Allah, Allah... "Rakibe bodoslama giren, bir eşi daha olmayan futbolcu kimdir" sorusunun tek karşılığı, Türkiye'de Bilica'dır... Futbolun inceliğinden nasibini almamış Bilica, sadece defanstan "Dan-dun" vuruşları ve sertliği prensip edinmiş anlayışıyla, F.Bahçe'de sırıtan diş gibi, faydadan çok zarar veriyor takımına... İşte Bursaspor maçı... Hiç gereksiz faulü 3 puanın gitmesine sebep olurken, o, üç gün sonra bildiğini yine okumaktan vazgeçmeyerek, bu defa üç puanın gitmesine değil, F.Bahçe'nin UEFA Ligi'nden de elenmesine sebep olan gol öncesi, yine lüzumsuz faulün sorumlusu oldu... Bitmedi, geçtiğimiz pazar günü de, İstanbul Büyükşehir Belediye maçında yanından tren gibi geçen İskender'in karşısındaki acizliği ile de, asla F.Bahçe'nin adamı olmadığını gösterdi... Üç acı fatura, üç hüzün ve aynı adam... Tabii bütün bunlara "Fransız kalan" Daum; F.Bahçe için artık avantaj değil, dezavantaj bu sezon... Kovulduğu yere, kırmızı halılar döşenerek, üstelik inanılmaz eurolara geri alınan Daum'un, F.Bahçe'ye zarar veren Güiza ve Bilica'dan sonra 3. felaket olduğunu burada söylemezsek, çatlarız... Düşünebiliyor musunuz? F.Bahçe'nin hocası, 23. haftada "Bu futbolla şampiyonluk zor" itirafında bulunuyor... Asırlık takımda 3 defo... Kendilerini "bulunmaz Hint kumaşı" zannedenlerin, aslında iyi bir ütüden geçme zamanı şimdi... Ütücü aranıyor, ütücü... "Eskiden, tozpembe hayallerim vardı; şimdi pembesi gitti, tozu kaldı" F.Bahçeli taraftar İğne ve çuvaldız UEFA Kupası'na veda eden son iki takımız için, günlerden beri "Neden böyle oldu?" diye sorulan sorulara, bazen siyah, bazen gri bakarak, doğruyu ne yazık ki bulamıyoruz... Üstelik başka senelerdeki olabilecek mutsuzluklar için de hataları tamir imkanını da ortadan kaldırıyoruz... G.Saray'ın Atletico Madrid karşılaşmasındaki son dakika şoku, karşılaşmanın bitimine yakın gelen hüsran olsa da, bunu çok önceden belli etmişti aslında... Ama kenarda Rijkaard gibi, dünyanın en iyi futbolculuk dönemini geçirmiş, en iyi takımlarda hocalık yapmış birisi, ne yazık ki, saha içini okuma zafiyeti yaşayarak "UEFA'ya vedanın" mimarlarından birisi olmuştur... Ama gerek basın, G.Saray teknik heyeti, futbolcusu, yöneticisi, elenişi sadece 78. dakikada Atletico Madridli Perea'nın, ceza sahası içinde topa elle dokunuşu neticesi verilmeyen penaltıya takılarak, adeta "3 maymunu" oynamıştır... Ama kimse Caner gibi, uluslararası tecrübeye sahip bir futbolcunun, iki dakika içinde iki sarı kart görüp, takımını 10 kişi bırakmasını gündeme almadı... Kimse aynı Caner'in, ilk maçtaki, lüzumsuz faulü ve gelen golü fazla dert etmedi... Mehmet Topal, Mustafa Sarp ve sonradan oyuna giren Ayhan'ın etkisizliğini görmezliğe geldi... İlk golde Uğur'un, ikinci golde Servet'in, rakiplerini kaçırışını ve savunma hatalarını "Olur böyle şeyler" gibisinden basite indirgedi... İş basit falan değildi aslında... Giden turun çanaklarıydı... Yoksa İtalyan hakemin görmediği pozisyonun arkasına sığınıp, hüngür hüngür ağlamak, gelecek için çare olmaz... Kasımpaşa karşısında mükemmel oynayan o G.Saray'ı gördükten sonra, gidenlere üzülmemek elde değil... Önce iğneyi kendimize, sonra da çuvaldızı başkalarına batıralım... İyi ki varlar Bu sezon "ligimiz bir başka" diyoruz... Çekişmeli, heyecanlı ve sürprizli... Bütün bunları, 3 hocanın hünerine bağlıyoruz... Üçü de, kısıtlı imkanlarla kurdukları takımları ile büyüklere kafa tutuyor... Ertuğrul Sağlam, Yılmaz Vural ve Abdullah Avcı... Teknik direktörlük derslerinin yanında, geleceğin emanet edileceği kişiler olduğunu haykırıyor bu 3 isim... Nedense, kulakları tıkalı ve bir de, parası çok olanların işlerine gelmiyor bu 3 değer... Onlar ligimizin birer aslanları... Ama "Aslanlar, kendi tarihlerini yazmadıkları sürece, bizler, avcı hikayelerini dinlemek zorundayız." Hediye farkı Beşiktaş, ligin zirvesinde, bazen lodos gibi acımasız, bazen de durgun bir deniz gibi davetkar; bazen, sönecekmiş gibi alevini kısan, sonra da göz kamaştıracakmış gibi ışıldayan haliyle, bir istikrarsızlık sunuyor sporseverlere... Kayserispor deplasmanında ortaya konan mükemmel futbolun oyuncuları, geçen sezon yaptıkları "şampiyonluk sürprizini" tekrar sahneye koyarlar mı bilinmez... Ama görünen o ki; bu Beşiktaş "34. haftaya kadar" işin peşini bırakmayacağa benziyor... Kayseri karşısında alınan galibiyette en büyük imzayı atan Tello'nun, bu maça koluna siyah bant takarak çıkması, attığı gol sonrası Allah'a şükretmesi ve o golü 8.8 büyüklüğünde, o gün depreme yakalanmış Şili halkına hediye etmesi bir başka güzellikti... Ve dönüyoruz G.Saray'ın Kasımpaşa karşısında ilk golünü atan Arda'ya... O da, bu golünü locada keyifle oturan sevgilisi Sinem Kobal'a armağan ediyor... Sanki o kız, G.Saraylıların resmi yengesi... Gönül isterdi ki Arda, çılgınca kendisini alkışlayan taraftarına layık görseydi o golü... "Kusuruna bakmayalım" diyoruz, fakat G.Saray kaptanının, sahada mücadele ederken bile, bulutlar üzerinde dolaşmasını da, çocukluğuna veriyoruz... İşte iki yıldız: Tello ve Arda... Birisinin aklı, binlerce kilometre ötede ülkesinde; diğerininki, locadaki sevgilisinde... Toraman'ın isyanı Yarın, Honduras'la hazırlık maçımız var... Milli takımın başına getirilen "ismi var, cismi yok" hocamızın fazla ilgilenmediği bu karşılaşma için, aday kadroyu seçenler, kendilerine göre bazı radikal değişikliklere gitti... Beşiktaş'ın yedek futbolcusu Necip kadroya çağırılırken, taa Fatih Terim zamanından beri, ay-yıldızlı formaya en formda zamanda bile hasret bırakılan İbrahim Toraman bilinen sessizliğini bozarak "Ben ne zaman bu takımda oynayacağım?" isyanını yaptı... Stoper, sağ bek, ön libero, sağ kenar, velhasıl her yerin adamı olmak, milli takım kriterleri için pek önemli değil anlaşılan... Sen de, yedek ol ama her yerin adamı olma be kardeşim!