27 Ocak-6 Şubat 2011 tarihleri arasında, Erzurum'da yapılacak olan 25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları için "hazır kıta" bekliyoruz... Bu oyunlar, ülkemiz adına müthiş bir prestij kaynağı... Bunun için, kesenin ağzını öyle bir açtık ki, bugüne kadar hiçbir spor olayına böylesine bir yatırım yapmadık... Tam 600 milyon TL... Belki şimdiki parayla söylerken fazla bir şey ifade etmiyor gibi görünse de, bunun eski parayla 600 trilyon ettiğini duymak, dudağımızı uçurtuyor... Yapılanları gördüğümüzde "Helal olsun" demekten başka bir ifade gelmiyor aklımıza... Sadece bu rakamda kalsa iyi... Daha organizasyon masrafları için de, en az 150 milyon TL daha harcamamız olacak gibi... Peki, oyunlar bittikten sonra ne olacak bu kadar tesis, barınak, saha, salon? Yeni bir uluslararası organizasyon almak kolay olmayacağına göre, üstelik bu kadar harcanan parayla ülkemizde belki 700 tane okul yapılacakken, işsizlik sayısı azaltılabilecekken, emeklinin, memurun durumu düzeltilebilecekken, Erzurum'a yapılan yatırım geriye nasıl dönecek? Bu biraz hayalcilik ama parasal yönden bu oyunların geri dönüşünü belki 6-7 sene bekleyeceğiz merakla... Ama... Olaya bir de, manevi tarafından baktığımızda ise, harcadığımız ve harcayacağımız 750 milyon TL geri dönüşünü çoktan yaptı bile... Oyunlara, mali sıkıntıda olduğu için, katılamayacağını belirten Yunanistan'ın bu mağduriyetini, Gençlik ve Spor genel Müdürü Yunus Akgül "Bizdensin komşu" sözcüğüyle çoktan devletin kasasına geri döndürdü bile... Sadece iki kelime... Sadece manevi yönden... Sadece Türkiye'nin nasıl bir devlet olduğunu göstermesi açısından... Ve sadece, bizi hep düşman gören Yunanistan'a, geçmişe bakmadan, o zalim dedelerinin yaptıklarını hiç hatırlamadan uzatılan bu dost eli, bizi şimdiden, 25. Üniversite Kış Oyunları'nın şampiyonu yaptı... Kimin emeği, kimin toplu iğnenin sivri ucu kadar bir katkısı varsa, onlara, harcanan paraya "Vah vah vah" dedirtmedikleri için 750 milyon kere teşekkürler... Emre ve onun gibiler UEFA Hakem Komitesi'nin, Türkiye'den sorumlu üyesi olarak MHK ile birlikte Türk hakemliğini daha ileriye götürmek için görevlendirerek ülkemize gönderdiği Hollandalı Jaap Uilenberg, TSYD Semineri'nde, 200'e yakın gazetecinin gözlerine baka baka son noktayı koydu: "Artık itiraz için, hakeme koşan futbolcu görmek istemiyoruz... İkinci yarı asla taviz verilmeyecek." Bunu duyunca, hemen aklımıza Emre Belözoğlu geldi, sizin gibi... Çünkü Emre, Türkiye'de "İtiraz öncüsü" olarak isim yapmış birisi... Her ne kadar futboluna şapka çıkarsak da, hakemleri yiyecekmiş gibi ağzını açarak korkutması, el kol hareketleri ile tribünlere ve ekran başındakilere "hakemi takmıyorum" mesajı vermesi, hep Emre'yi aklımıza getiriyor nedense... Lugano'yu, Alex'i, G.Saray'dan Ayhan'ı, Sabri'yi, Arda'yı da unutmamak lâzım... Öyle görünüyor ki, artık hakemi sahada küçük düşürecek her kim olursa olsun, bunun bedelini kartla ödeyecek... Tabii Uilenberg'in sözleri, bir kulaktan girip, ötekinden çıkmadığı; bir de, hakemlerimizin "bu sahada bir daha bana görev vermezler" endişesinden kurtulmaları halinde geçerli olacaktır bu uygulama... Haydi hayırlısı... Şiddet Yasası'nın havası kaçıyor Şurada ne kaldı ki... Ligin ikinci yarısı 11 gün sonra start alacak... Her şey hazır... Hazır olmayan tek şey, merakla beklenen "Sporda Şiddeti Önleme Yasası" Tamam, anlıyoruz "her şey dört dörtlük olsun" diye Meclis Araştırma Komisyonu bazı kesimleri dinledi... Ona göre gardını aldı... Ve taslağı Meclise gönderdi... Şimdi bir gün, milletvekilleri kanunun maddelerini görüşecekler... Ne zaman sonuca gidilir... Ya da bu kanun, başka bir bahara kalabilir mi, bilinmez... Ama şu kesin ki, futbolumuzda ligin ikinci yarısında değişen bir şey olmayacak gibi... Komisyon; amigoları, futbolu bırakmış, haklarında yargı süreci devam eden ya da, daha önce ceza almış eski futbolcuları dinleyerek, bu yasanın eksiksiz çıkmasına çalışıyor! Ama o komisyon, kanun maddelerinin arasına, nasıl ki bir suç işleyip hapis cezası almış olmasına rağmen, cezası paraya çevrilen ama ikinci defa aynı suçu işlediğinde cezasını, hem de katlayarak çeken vatandaşı örnek alıp; hakemleri devamlı azarlayıp 21 günlerle defalarca günü kurtaranların, cezalarını katlayarak arttırarak vermeyi denesin; bakalım kaç kulüp başkanı bundan sonra soyunma odasına girer, hakem azarlar, küfür eder!.. Tribünlerden anarşiyi körükleyen topu topu 50 amigoyu hizaya getirsin, bakalım kaç statta hakeme, rakibe, basına küfür edilir; meşale, taş, bozuk para, ayakkabı, telefon atılır? Eğer bu kadar merakla beklenen yasa, bütün bunlara cevap veremeyecekse, bırakın yerinde kalsın her şey... Bizler kavga, gürültü ve kan kokuları arasında yine de sahalara koşmaya devam edelim! Hiç olmazsa "Bekledim de gelmedin" olmaz... Karabıyık'ın endişesi Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık, Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'in de önerdiği "çipli kart ve bilet" uygulamasına şiddetle karşı çıktı... "Biz salonlara seyirci bulabilmek için konserler düzenliyoruz, neredeyse ayaklarının altına kırmızı halı seriyoruz. Böyle bir uygulama ile salon sporları büyük darbe alır ve kimse voleybol başta olmak üzere, bizi seyretmeye gelmez." Karabıyık, kendi açısından haklı... Çünkü Şiddet Yasası, sadece futbol ve basketbol için çıkarılıyor gibi bir görüntüye girdi... Kanun yapıcılar, işin bir de bu yönünü incelemek ve tartışmak zorundadır... Çünkü yasalar "Olmadı yeni baştan" anlayışı ile çıkarılırsa, ciddiyetini ve adalet terazisini kaybeder...