Alt tarafı, bir üst geçit açılışına bile, bakanı, milletvekillerini çağıran, 5 kişinin eline makas verip kurdele kestiren biz değil miyiz? Haliç Tersanesi'nde yapılan, bir yolcu vapurunu, sanki "Aşk Gemisi" gibi denize indirirken, en süslü giysiler içindekilerin sevinç çığlıklarını izleyen biz değil miyiz? Varlığı ve yokluğu bile tartışılan bir kahramanın küçük heykelciğini bile, sanki Amerika'daki "Hürriyet Heykeli" gibi gören ve tören alanına devletin en üst yöneticilerini davet eden biz değil miyiz? Bütün bunları yapan biz, Quaresma gibi son iki senesinde Chelsea'de 4 kez (o da yarım) İnter'de ise bir kere olsun forma giyememiş, problemleri yan cebinde taşıyan birisi için 25 bin kişiyi İnönü'ye toplayamayacak mıydık sanki? F.Bahçe, Mehmet Topuz'u, Messi transferi gibi göstermişse, Beşiktaş, Quaresma için aşağı kalır mıydı? Üstelik 18 milyon euro da saydıktan sonra bu işin havası atılmalıydı tabii... Buraya kadar her şey güzel! Ama daha futbolunu görmeden onu takımın en şımarık adamı yapmaya çanak tutan yönetim, diğer futbolcuların kariyerini hiçe saymanın bedelini öder mi, ödemez mi? İşte bütün sıkıntı burada... Kulübün borcu 285 milyon TL'ye dayanmışken borçtan korkmadan yapılan bu transfer, ya "fos" çıkarsa, ya şampiyonluk, kupa ve de Avrupa macerası hüzünle biterse, kimsenin insan içine çıkacak yüzü kalır mı? Biz Türkler, işte böyle, önce abartmayı severiz... Sonra bağrımıza ve işimize gelmediğinde de, tekmeyi basarız... Kırkpınar geldi aklımıza birden: "Pehlivan, pehlivan... İşte meydan..." diye cazgırların inlettiği Kırkpınar... En silik Dünya Kupası Kimsenin umurunda değil bu şampiyona... "Bugüne kadar oynanan tüm maçları seyredenler ayağa kalksın" desek, okyanusta kürek çeken bir sandaldaki üç-beş kişiyi görür gibi oluruz sadece... Futbol fakirliği, gol kısırlığı, favorilerin yıkılışı dışında aklımızda ne kaldı bugüne kadar? Anelka'nın hocası Domenech'e küfrü, Kewell'ın, Keita'nın düzenbazlığı ile gördüğü kırmızı kartı, vuvuzelanın kulak tırmalayan sesi ve kalecilerin korkusu haline gelen adına "Jabulani" denen top dışında ne konuşuldu? Hay böyle kupanın içine... Şaka bir tarafa... Tek tesellimiz "İyi ki yokuz" demek bile güzel geliyor insana... Şanssız Galatasaray Transfer sezonunun başlaması ile F.Bahçe'den "Scoth darbesi" yiyen G.Saray, daha düne kadar elden çıkarmayı planladığı iki futbolcusu için şimdi başını taşlara vuruyor... Brezilya'da harika futbol sergileyen Elano'nun, iyi para veren bir kulübe satılması düşünülürken, şimdi taraftar "Sakın haa" demeye başladı bile... Gel de sat bakalım şimdi Elano'yu... Diğer yanda Dos Santos... Bücür futbolcu, Meksika'yı sırtlayıp götürürken, yıldızı ile birlikte fiyatını da arttı... Şimdi Dos Santos'un bonservisi, ateş pahası... "Satsan satılmaz, alsan alınmaz" hesabı G.Saray'a, Afrika'dan gelen iki kötü haber şimdilik bu... Kapı önündeki adam F.Bahçe'de böyle bir tiyatronun oynanması, sadece taraftar açısından değil, basın ve Türk sporu adına da üzüntü verici bir durum... Sanki adam, ikinci defa F.Bahçe'ye gelmek için can attı... Sanki adam, Aziz Yıldırım gibi "3 sene üst üste şampiyonluk sözü" verdi... Birileri suç örtüsünü Daum'a kostüm olarak giydirmeye çalışırken, F.Bahçe'ye yakışır bir tavır sergilenmedi maalesef... Eğer Daum'la yollar ayrılacaksa, bunun bir usulü vardır... Ya tazminatını verirsin, ya da el sıkışır ayrılırsın... Ama kovmaktan bahsederken "Yola devam" kararını, bir senaryo icabı olarak alıp, Daum'u yıldırma ve bezdirme adına ayak oyunlarına gidilirse, işte orada yıpranan F.Bahçe olur... Daum'u Samandıra'ya mesaiye gönderirken bile orada çalışan personele "Yüz vermeyin" demek "Bizim gösterdiğimiz hastaneden rapor getirmedikçe, sağlık sorunlarının olmadığına inanmayız" demek; yardımcılarını istemeyip istifaya zorlamak, çirkin oyun tezgâhı anlamına gelmez mi? Ama bunlar yapıldı F.Bahçe'de... Bütün bunlar bir yana, esas yanlış ve yakışıksız olan ise "Seni teknik direktör yapacağız" diye, kapı önünde iş bekleyen bir gariban gibi Aykut Kocaman'ı ayakta tutmaktır... F.Bahçe'ye teknik direktör olacak birisi, bu kadar küçülmemeli ve küçültülmemeli... Hem Aykut, hem F.Bahçe adına "Kocaman, kocaman" ayıptır bu işin Türkçesi... Ahh, bir gidebilseydik! G.Afrika'daki Dünya Şampiyonası'na katılan takımların otobüslerine birer slogan yazılmış... Mesela İspanyollar; "Yolum umut, kaderim başarı" Arjantin; "Son durak zafer" Fransa; "Yeni ve mavi bir dünya için hep beraber" gibi... Bunlar da lâf mı Allah aşkına... Ahh bir gidebilseydik Afrika'ya, neler yazardık bizim takım otobüsünün arkasına: "Babalar önde gider!" "Yaklaşma toz olursun, geçme pişman olursun!" "Çok sevdim vermediler, sen şoförsün dediler!" Ya da... "Sağlam şoför kalmaz rampada, Müslüm Baba sığmaz i-pod'a" "Nescafe bile üçü bir arada, ben niye yalnızım" "Kızlar duruşuma, yollar gidişime hasta" Ve de... "Rahmetli de sollardı!.."