Acılara, hiç aldırmayan ülke?

A -
A +

"Eğer yürüdüğümüz yolda, güçlük ve engel yoksa, o yol bizi bir yere ulaştırmaz..." Bernard Shaw böyle söylemiş yıllar önce... Mutluluğu yakalayabilmek için çırpınanların, yüzlerine yansıyacak bir tutam tebessüm, zafer kazanmakla eşdeğer bir duygu gibidir... Yeter ki, birileri mantıklı düşüncelerin karşısında engel olmasın... Yeter ki, şevk kırılmasın, olumsuzluklar içinde boğulmasın insan... *** 19 yaşın tadını bile alamamışken, 12. baharında tekerlekli sandalyeyle başbaşa kalmış bir genç, bu kısa ömründe sadece kendisi için mücadele etmedi güçlüklerle... Kendisi gibi engelli olan, nice elinden tutulmayanlar için de savaş başlattı... Bu savaşta kullandığı askerler, onun annesiydi, babasıydı... O istedikçe, yüreklerindeki acıyı dışarı yansıtamayan, hep gülücükler içinde görünmeye çalışan Akçakaya ailesi, biricik oğulları Barış'ın azmi önünde hep saygı ile eğildi... Oğullarını kucaklarken, nice özürlüleri de sarıp sarmalıyormuşçasına umut doluydu onlar... "Duschenne Kas Distrofisi" teşhisi ile henüz 3 yaşında tanışan ve dünyada tedavisi bulunamamış bu illetle o minicik yaşta mücadeleye başlayan bir genç, yıkamadığı bazı bürokratik ve basit yaşam engelleri karşısında, son nefesinde bile anne ve babasına vasiyette bulundu: "Engelle yaşamak, kimse için kâbus olmasın... Benim için sonuna kadar savaşın" *** Son nefesini, fanatiği olduğu G.Saray'ın, sarı - kırmızılı renkli yatağında veren Barış Akçakaya, Ali Sami Yen'de maç seyretme isteğini bir türlü gerçekleştiremedi... Sokak kaldırımlarında, yaya geçitlerinde, engellileri düşünmeyen bürokrasi, koca stadda mı, bir avuç insan için, rahat giriş çıkış sağlayacaktı ki? Barış, canını seve seve vereceği kadar yürekten sevdiği G.Saray'ını 12 yaşından beri izleyememenin burukluğu ile yaşama veda etti... Ona, stadların yollarında, tekerlekli sandalyesi ile gidebilecek imkânlar tanımayanlar, gencecik bir delikanlının, sporseverin, futbol aşığının ölümüne, ne kadar üzülebilir ki? Barış, annesine ve babasına işte bu yüzden hırs ve azim ile "Uğraşın, benim için olmasa bile, nice sporsever engelliler için uğraşın... Uğraşın ki, uzaktan sevdiklerini yakından kucaklayabilsin benden sonrakiler..." vasiyetinde bulundu... Eyy engellileri adam yerine koymayan gerçek engelliler! Barış'ı stadlara sokmamakla, elinize ne geçti? *** Bizler hâlâ daha "orasını burasını" tutan, ona buna "parmak atanların" başlattıkları savaşa alet olanların çirkinliklerini gündemde hep taze tutarak, dostluk adına utanç verici beyanatlarıyla ortalığı kızıştıranlarla uğraşalım... Ayıbın böylesine savunulduğu bir ortamda, Barış gibi engelli gençlerin, maçlara girememesini dert etmemek normal değil midir? "Siyasi babasına" güvenen, federasyonu sallar... "Mafya babasına" güvenen, ligi sallar... "Öz babasına" güvenen de, gözü açık gencecik yaşta bu dünyaya veda eder işte... Sporumuza her türlü çirkefliği bulaştıranlar, kendilerini "yiğit" gibi görürken, kaldırımlara engelliler için "rampa" yapmayanlar, stadlara girişte, onlar için özel kapı koymayanlar ise "teberrulu biletlerle" devleti soymayı hiç ihmâl etmezler ama... Fırsat bulduklarında, önlerine geleni "sağmal inek" gibi sağanlar, başlarına gelmemiş acılar yüzünden, acılı insanların dertlerinden ne anlar; onların yaralarına nasıl merhem olabilir? Türkiye'de "iyi gidiyor" denilen her işten "pay" kapmak isteyenlerin "amip" gibi çoğalmaları, gelecek için bizleri daha da endişeye sevk etmektedir... *** "Yaşamayacaktık bu dünyada... Yaşıyoruz... Yaşıyoruz... Bir köhne beden vermişler... Taşıyoruz... Taşıyoruz... Kimi güzel, kimi çirkin... Kimi zengin, kimi fakir... Bu ne biçim dünya Tanrım? Şaşıyoruz... Şaşıyoruz..." Nur içinde yat, Ümit Yaşar Oğuzcan...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.