Adam olacak, adamlar!

A -
A +

Ne tuhaf... Kimisi, fakirlik sınırında aldığı maaşının, 30 güne denkleştirilmesi hesapları içinde kafa yorar. Kimisi, 642 bin Euro'luk Ferrari'nin "Enzo" modeli için kayıt sırasına koşar. Ve kimisi de, çare diye "İstanbul trafiğini nasıl kördüğüme çeviririm" yanlış hesapların içine dalar. Gerçek şu ki; "insana, insan gibi davranmaya çalışanların" değil "insanlık dışı şaklabanlıklara" kafa patlatanlarla dolu bir ülkede yaşamanın "şans mı" yoksa bir "ceza mı" olduğunu, anlamış değiliz henüz... *** İstanbul'da her gün Topkapı- Beylikdüzü arasında gidip gelmekte olanlar bilir... Türkiye'nin anlaşılmaz "işgüzarlığının" tezgâhlandığı bu güzergâhta, bir türlü çözülemeyen trafik kargaşası, insanların, bir diğerine kıymet vermemesinin tipik örneğidir. Yıllardır, buralarda bir yerler kazılır, trafik düğüm yapılır ve de herkesin ayrı bir tahmin yürüttüğü şekillenecek olaydan kimsenin gerçekte haberi olmaz. Olmaz; çünkü, yapılıp asfaltlanan, ama trafiğe yine de açılmayan, en kötüsü, nezaketten, topluma "buralarda ne amaçlı çalışma yapıldığı" izah edilemeyen "bir küstahlığın" şahidiyiz bizler... Buralarda çalışmalar, ne zaman başlar, ne zaman biter... İki satır bilgilendirme tabelaları koymayı beceremeyenlerin, siz, trafik sorununu çözeceğine inanabilir misiniz ? *** UEFA'nın "5 yıldızlı statlar" listesinde yer alan Atatürk Olimpiyat Stadı, 31 Temmuz 2002'den beri "trafik kâbusuna" yenik düşmüş "öksüz" bir yapıttır. G.Saray'ın Şampiyonlar Ligi maçları için, bu sezon otağ olarak kullanacağı bu stat, ne yazık ki, iki gün önce yine 70 bin kişiyi trafik canavarının kollarına attı. Oysa, Başkan Canaydın "3 maçta 200 bin kişiyi buraya getireceğiz. 45 dakikada stada sokacak, 45 dakikada dağıtacağız. Kimse sıkıntı çekmeyecek" sözünün altında ezilirken, Büyükşehir yetkilileri de bir defa daha sınıfta kaldı. Olmaz, olamaz... İstanbul'u trafik felaketine sürükleyenlerin, 70 bin kişiyi bir saat içinde stada taşımalarına kim inanır? Sadece G.Saray Başkanı... İşte o da sonunda "yalancılar, beceriksizler" ve de "palavracılar" listesinde yer alıverir. *** "Devletin malı deniz, yemeyen keriz" hesabı asabımızı bozan, sinirlerimizi "keman yayı" gibi geren, günümüzü her sabah gün ışığı ile birlikte "tarumar eden" zihniyet, dileriz bunun vicdani muhasebesini Allah katında verir. Zaten insanlar, yapılan hesaplara göre hayatlarının 4 yılını sadece tuvalette geçirirken, trafikte boğuşulan zamanların miktarını hesap etmeye gücümüz yetmiyor, kafamız basmıyor. Antalya karşısında "kayıpları" oynayan F.Bahçe'nin Kezman ve Deivid'i, iki gün önce Türkiye Gazetesi'de Emre Bol'a verdikleri röportajda, ortak bir noktada buluşmuşlar: "Başkanımızı mutlu etmek için kupalar alacağız." Adamlar daha Türkiye'yi tanımadan, kimi mutlu edeceklerini çok iyi çalışmışlar! "Milyonlarca taraftarımızı..." diyeceklerine "Başkanımızı" diye dilleri sürçmüş! Çünkü onlar daha ilk derslerinde "Kaz gelecek yerden, tavuk esirgenmeyeceğini" çok iyi ezberlemiş. *** Türkiye'yi "emekliler cenneti" gibi görüp, son senelerini, burada geçirme piyangosu çarpanlar, kendilerine bu imkanları tanıyanlara tabii ki minnettar kalacaktır. Geçen Mayıs ayından beri ayağını topa sürmemiş Musampa, futbol sahalarından çok kuaförlerde saç boyatma peşindeki Marcelinho, bir zamanlar golcülüğü ile gündemden düşmemiş ama şimdi futbola yabancı görüntüsü içindeki Kezman, Deivid, doludizgin değil rahvan yürüyüşü içindeki Ricardinho, çelimsiz Carrusca, tipik bir Japon turist görünümündeki İnamoto, niye geldiler acaba Türkiye'ye? Bu isimleri tek cezbeden nesne, para para para... Futbollarının son demlerine gelmiş, bundan sonra turşusu kurulacakların, hem damak lezzeti, hem futbol sofrası yönünden, zengin bir menüye sahip olduklarını kimse iddia edemez. İşte bu yüzden taraftar değil, başkanlar mutlu edilmeye çalışılır. *** Zürafanın kulağını diliyle temizlemesi, devekuşunun gözünün beyninden büyük olması, sineklerin beş gözünün bulunması, kelebeklerin ayaklarıyla tad almaları, yahut da bambu dallarının günde 90 santim büyüdükleri nasıl şaşırtıcı ise, bizim futbolumuza milyon dolarlara davet ettiğimiz sporcu ve teknik adamların da durumları ilginçtir. Çünkü bizim ülkede, transferi yöneticiler "iş olsun" diye yapar, sonra da hoca bulup, "Buyurun, işte size takım, başarıyı yakalayın" der... Yahut da, milyonların önünde ağzından kürdanı eksik etmeyen toplum terbiyesinden yoksun birisi, elindeki futbolcu bolluğunda, ideal kadrosunun, omurgasını bile kuramaz... Lazzaroni gibi, kimin, neden, nasıl getirdiği bilinmeyen birisi, 4 maçta cebine 1 trilyon konularak geri gönderilir. Tıpkı 3,5 milyon euro verilen Ailton'un 250 bin dolara serbest bırakılması gibi... Biz, bir defalık yanlış yapmayız... Yanlışı,Teksas kovboylarının belindeki silah gibi hep yanımızda taşırız.. Devam halkım, devam... "Pilavdan dönenin, kaşığı kırılsın!" İyi güzel de, kalp kıran, mutsuzluğu, bile bile şırınga eden, yarını bugünden tahmin edemeyenlerin yanlışlıklarını, biz daha ne kadar çekeceğiz. Adam olacak çocuk değil, adam olacak yönetici ve futbolcunun hasreti ile daha ne kadar yanacağız?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.