Efendilikten midir, yoksa eyvallahçılıktan mı bilinmez, bizim medyamız gerçekten çok tuhaf... Hani, derler ya "Ensesine vur, lokmasını ağzından al" diye... Aynen öyle... Dışarıdan paraşütle mesleğimizin orta göbeğine atlayanlara bile sesini çıkarmayan, hatta koltuğunu bile onun poposunun altına süren bizler "etki ve tepki" meselesini, nedense gündemde tutamayız... Azarlanır; ses yok... Patrona şikâyet edilir; ses yok... Özetle, hak aramaz benim medyamın gerçek neferleri... *** G.Saray, Hollanda kampında 16 antrenman yaptı... Bunun 13'ünü basına kapattı... Sadece 3 tanesinde, o da sadaka niyetine görüntü ve röportaj izni verdi... G.Saray Yönetimi zannediyor ki, her açık antrenmanda, Arda birisinin dudağını patlatacak... Ama şifreli G.Saray TV'den antrenmanları naklen yayınlarlar, o başka... "Rabbena, hep bana" meselesi yani... Ve benim medyam yine bu konuda sessiz kaldı... Boynunu büktü, kaderine razı oldu... Eğer bir karşı atağa geçebilseydi... Mesela, G.Saray'ın sponsorları olan Türk Telekom, Avea, Ülker, Adidas gibi reklamları, gazeteye koyduğu fotoğraflarda mozaikleseydi... Görürdüm ben o zaman G.Saray antrenmanlarını yasaklayan zihniyeti... "Ben sana bunun için mi para veriyorum" deme hakkını elinde bulunduranlarla karşı karşıya geldiğinde bakalım bir daha yasaklamayı ağızlarına alabilirler miydi... "Dinsizin hakkından, imansız gelir" diye boşuna söylememişler... Geçmişiyle yaşayanlar 10 Ocak 2010... Ve 27 Temmuz 2010... Aradan tam 198 gün geçmiş... Bu 198 gün, Kewell'ın, G.Saray'dan "sakatım" diye uzak kaldığı zaman dilimi... Beyefendi, sarı-kırmızı forma ile toplasan akılda kalacak 5 maç oynamamışken; iyileşmesine rağmen, Dünya Kupası'nda Avustralya Milli Takımı'nda oynama sevdası yüzünden, G.Saray'ı boşlamışken, şimdi yine kapağı Florya'ya attı... Hem de 1 milyon euro garanti para, oynadığı maç başına da 30 bin euro... Uğruna Nonda gibi gol makinesi bile harcanan Kewell, geçmişindeki parlak günlerin hatırına, G.Saray'da küpünü doldurmaya devam edecek... "Bir dönüm bostan, yan gel yat Osman!" Bir gün oynadığını ve hak ettiği parayı aldığını da yazmak, bize nasip olur inşallah... İnönü Stadyumu Önünden geçerken, içimiz hep "cızz" ediyor... Hele Çarşı'nın da oturduğu kapalı tribün tarafı... Gözümüzü rahatsız ettiğiyle kalmıyor, aynı zamanda Beşiktaş'a layık bir stadın "Böyle mi olacak" dedirten bir ayıbını da yüzümüze vuruyor... Boyaları dökülmüş, cezaevini andıran ürkütücü duruşuyla burası İnönü ve Beşiktaş adına yakışmıyor... Önce vitrin... Sonra gösteri... Yoksa Guti, Queresma gelmiş neye yarar... Fikstür adaletsizliği Süper Lig fikstürü çekilmeden bir gün önce gazetelerin tümünde aynı haber vardı: "Derbi haftaları 5-9-14" Ve aynen öyle oldu... Çünkü Futbol Federasyonu, çeşitli kriterleri bahane ederek, şablonu kafasına göre belirledi... Her hafta 9 maçı canlı verecek olan yayıncı kuruluşun isteklerini "Baş üstüne" diye yerine getirmeyi borç bilen Federasyon, bu kuruluşun, şampiyonluk heyecanını son haftalara taşıması ve abonelik satışlarının düşmemesi planlarına alet olarak, bir kere daha, dış güçlerin esiri olduğunu gösterdi... Türk futbolunda yeni bir Bursaspor devrimi daha yaşamak istiyorsak ve ligimizin kalitesi artsın, sadece 3 büyüklerin borusu ötmesin deniyorsa, kura saçmalığı ile işi daha başından torpile dönüştürmek sevdasından vazgeçmemiz lazım... Yayın pastasının en kaymaklısını 3 büyüklere ver; fikstürde torpil geç, Kulüpler Birliği'nde yine 3 büyüklerin isteklerinin esiri ol; sonra da ben bu ülkenin federasyonuyum diye adalet (!) dağıt... Geçiniz bunları, geçiniz... TSYD Kupası Atilla Gökçe ağabeyin tekrar gündeme getirdiği TSYD Kupası'nın yeniden oynanması meselesi, galiba haklı bir basın platformu oluşturdu... 37 yıl boyunca, sezon başı F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş'ın mücadele vererek, taraftarlarına ilk kupayı sunma arzuları, uzun bir süredir rafa kalktı... F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın öncülüğünde "Oynamazuk" başkaldırması, tam 10 yıldır inatla TSYD Kupası'0nı tarihten sildirerek, basına değer vermenin boyutlarını küçültmüş ve mensuplarını da kırmıştır... Ama "Ben sezon başında G.Saray ve Beşiktaş'la asla oynamam" diyen Aziz Yıldırım'ın "Gurbet Kupası" adı altındaki, gözlerden uzak mücadeleye izin vermesi, bizleri bir kere daha yaralamıştır... Madem F.Bahçe bizim kupamızı küçük görüyor, önemsemiyor, konu bile etmiyor... O zaman G.Saray ve Beşiktaş, TSYD Kupası için karşılaşsınlar... Eğer onlar da "F.Bahçe yoksa biz de yokuz" gibi bahane ararlarsa, işte o zaman TSYD Kupası'nın yolu Anadolu'dan geçer... Ya da, Milan, Chelsea, Barcelona gibi devleri, sponsorlar vasıtasıyla davet edip, kupamızı onlardan birine sunmak, boynumuzun borcu olacaktır...