İstanbul'da semt semt değişen yağış anormallikleri, bize feleğimizi şaşırtıyor... Türkiye'de mazgallar tıkalı, evlerin içi bile su dolu... Tek bir kazada 34 kişi kurban giderken, 30 kişi de ağır yaralanıyor... Deprem korkusu yeniden gündemde... Memur isyanda, emekli kuyrukta, işşizler neredeyse ordu kuracak sayıda... Türkiye'de, üniversite kapısından dönerek boşta gezen öğrenciler kervanına katılanlar ayrı bir yürek acısı... Ama hayat devam ediyor... Çirkinlikler çemberinde olsak bile... Anadolu futbolu, yıllardır eziklik ve yalnızlığın içine itilmiştir... Ama bu itilmişlikte esas suç, onları fazla dikkate almayan "İstanbul efelerinin" değil, kendi başlarında bulunan başkanlarının "Politik" tutumlarıdır... Şimdiye kadar hangimiz duydu ? Bir Anadolu kulübü, F.Bahçe, G.Saray veya Beşiktaş'tan futbolcu transfer etsin bakalım... Ancak ve ancak, bu 3 büyüklerden kovulan, dışlanan birisi, ucuz fiyata Anadolu'da top koşturabilir... Lâfa geldi mi, Anadolu'nun o mümtaz başkanlarından "Asarız, keseriz, biçeriz" edebiyatları ortaya atılır... Yok "Havuzdan" çekilirlermiş... "Kulüpler Birliği" denilen, ne iş yaptığını anlayamadığımız güçlerini ortaya koyarlarmış, mış... mış... Bir gerçek var... Onlar, İstanbul'un 3 büyüklerinin sevdiği birer oyuncaktır... Bir Anadolu takımı İstanbul'a maç yapmaya geliyor... Öksüz, yalnız, desteksiz... Tek seyircisi, takımının bayrağını tribünlerde sallayamıyor, bağıramıyor, coşamıyor... Çünkü yasak... Yeni alınan karara göre "3 ağalar" stadlarına kendi seyircisinden başka kimseyi sokmuyor... Türk futbolunun geldiği noktayı görüyor musunuz? Bu karara, bakan, vali, emniyet müdürü imza atıyor... 30-40 bin kişinin önüne korka korka çıkan bir Anadolu takımı, gücünün yüzde kaçını gösterebilir, bu moralle, bu ürkeklikle? Maksat, İstanbul beyefendileri, sahalarında puan kaybetmesin... Takımlarının, kombine, forma ve reklâm gelirlerinden kaymaklı pasta yemek isteyen yöneticiler, bu yüzden her çirkin yolu denemek için "Güç birliği" yapıyor... Maksat, onların ayakları tökezlemesin... Maksat, bunların taraftarı üzülmesin... Mülki amirler, kendilerine göre "Olayları önledik" diye sakın hava atmasınlar... Türk sporunu, rekabet yoksulluğunu içine atarak, taraftarın anayasal hakkına ipotek koyarak, İstanbul stadlarını Anadolu'ya kapatarak "Stad terörü" önlenemez... Onlar rahat koltuklarında, keyif sigaraları tüttürerek, İstanbul büyüklerinin yöneticilerine yaransın sadece... İşin en acı yanı da, Anadolu'nun bundan en ufak rahatsızlık duymaması... Bugün bir F.Bahçe, örneğin, Elâzığ deplasmanına gitsin bakalım... Sahanın yarısından fazlası sarı-lacivert olmayacak mı? Anadolu "Kısasa kısas" deyip 3 büyüklerin bayraklarını kendi sahalarına sokmamazlık yapabilir mi? Anadolu'yu uyutan başkan sultası, maalesef ve maalesef, en ufak bir rahatsızlık duymuyor bu durumdan... Onlar için kulüpler, siyasete atlama basamaklarıdır... İşin acı yanı da bu ya... Alan razı, veren razı... Görünen o ki, bu sezon da ağlayan ve iki gün isyandan sonra hakkının yenmesine razı olan zihniyetler, yine teslim bayraklarını çekecek... Gazeteler, yine iki çalım atıp iki ortasına methiyeler yazdıkları yıldızların, maç içinde kaybettikleri topları yine görmezliğe gelecek... Hakemlerin "Kıyakçılar" ve "Cesurlar" diye sınıflandırılmasından rahatsızlık duymayan MHK, gücünü bir yerlerden aldığı müddetçe, sadece 3 büyüğe şirin gözükmeye ve şeker dağıtmaya devam edecek... "Spor yazarı" ile "Skor yazarı" terimlerini ayırdedemeyenler, eyyamcıları alkışlayıp, doğruları yazmaya çalışanları, yine küfür yağmuruna tutacak... Ve bütün bu çirkinliklere "Aman, boş ver" anlayışı içinde bakanlar, ne yazık ki Türk futbolunun gerçek katledicileri olacak... Allah, bizlere bu günleri bile aratmasın...