Ankara modu!

A -
A +

F.Bahçe'de, yeni teknik direktör ile yeni sezon açılışında değişimler adım adım yol almaya başladı... Dakika 1... F.Bahçe, antrenmanlarını mavi-beyaz forma ile yapıyor... Sarının köküne kıran girdi galiba... Lacivert zaten yok... Kendini hâlâ daha Ankaraspor antrenmanında sanan Aykut Kocaman'ın, yeniliğine bakın... Aykut Bey, Aykut bey... Şansın, planların ve sabrın sonunda geldiğiniz takım F.Bahçe... Hani sizin 3 defa gol krallığı yaşadığınız, 2 defa da, şampiyonluk gördüğünüz F.Bahçe... Onun renkleri de sarı-lacivert... Mavi-beyaz da nereden çıktı... Ankara modundan kurtulamadığı belli olan Aykut Kocaman bilmeli ki; uğruna Daum'dan kurtulma adına milyon eurolar ödendi... Avrupa'ya rezil olundu... Ve ona F.Bahçe teslim edildi... Mavi-beyazlı değil, sarı-lacivertli F.Bahçe... Bu işte, bit yeniği var İki yıl önce Chelsea'ye 30 milyon euroya transfer olan Quaresma'yı "7.3 milyona aldık" diye iyi iş yaptıklarını söyleyip böbürlenen Beşiktaş, acaba hiç düşündü mü? Ne oldu da Querasma'nın fiyatı bu kadar taban yaptı? Oysa "Altın yere düşmekle pul olmaz" derler bizde... İmzanın hemen sonrası, Reina'ya sarı, kırmızı ve lacivert renkli tişört ile eğlenmeye giden, son iki yılını yedek kulübesinde geçiren Portekizliyi almak kârlı mı, yoksa kazıklı mı transfer... Az sonra... Futbolun defosu! Dünya Kupası'nda, iki maçta; birisinde G.Kore, diğerinde de Gana, penaltılara giden karşılaşmalarda, ülkelerine birer suçlu gibi dönmek zorunda kaldı... Aslında, 90 dakikalarda ve uzatmalarda yenişemeyenlerin, sonunda penaltı atışlarına sürüklenmesi, futbolun ayıbıdır... 120 dakikada rahat rahat gol pozisyonlarını kaçıranlar, sahada bir varlık gösteremeyenler dururken; penaltı atışlarında kaçıranlar, ülkenin en istenmeyen adamı oluyor... Buna sebep olan FIFA ve UEFA'dır... Kariyeri ne olursa olsun, bir elenişin faturası, penaltı kaçıranın omzuna, beynine ve vicdanına şırınga edilirse, o futbolcu, bundan böyle ağzıyla kuş tutsa eskisi gibi değildir artık... 90 dakika... 120 dakika... Yenişemediler mi? Bul, 1954' te Roma'daki gibi bir Franco, gözünü bağla, at iki takımın adını torbaya ve "Şans, kader, kısmet" de, çek!.. Hiç olmazsa kaybeden, suçlu gibi değil, kısmetsiz bir kahraman gibi döner evine... Üstelik ülkesi de, gözyaşı dökmez boşuna... Pazara kadar dostluk Haldun Üstünel, bugüne bugün, G.Saray'ın yöneticisi ve aynı zamanda başkan yardımcısı... Tribünlerden gelen yükselişi ile her sarı-kırmızılı taraftarın sevdiği bir isim... Ama o artık faal değil... "Olmayacağım" dedi zaten... İstifasını bile verdi... Ve daha onun istifa mektubunu görmeden Başkan Polat "Biraz dinlensin, çok yoruldu" gibisinden memnuniyetini de dile getirdi... Beraber yola çıktığı "Altın çocuk" lâkabını taktığı, objektiflerin önünde hava atmayı sevmeyen, sadece görevini yerine getiren genç yönetici, bir çırpıda G.Saray'ın istenmeyen adamı oldu... Ne için? Kulübün paralı çalışan bir işçisi için... Düşünebiliyor musunuz? G.Saray'ın başkan yardımcısı, bir çalışanı için kurban ediliyor... Vefanın, Saraçhane'deki bozacıda kalan ismi gibi bir davranış hani... Arda'yı mutlu etme adına, kaptanlar Ayhan'ı, Sabri'yi harcayan... Servet'in yok edilmesine sessiz kalan... Nonda'nın, takımın en golcüsü olduğu bir dönemde gitmesine yeşil ışık yakan... Kewell'ın kaprisine boyun eğen Başkan Adnan Polat "Mezara kadar değil, pazara kadar" bir dostluk misali, ücretli Adnan Sezgin için, harcanmıştır Üstünel... Hem de Adnan Polat tarafından, kuruş kuruş... Uluç, boşuna mı konuşuyor? Kim ne derse desin, sadece spor basınının değil, genelde yazılarının her satırında bir yaraya neşter vuran, yol gösteren, sivri ama nokta atış yapan Hıncal Uluç Ağabey, haftalardır TRT ile uğraşıp duruyor... İyi de yapıyor... Hiçbirimizin, hele dolaylı yoldan bile söyleyemediğimiz eleştiri oklarını, akça ağaçtan yapılmış yaya koyup, TRT'nin tam kalbine nişanlayıp ateşliyor Uluç... Vurulan sanki TRT değilmiş gibi ayakta kalmaya çalışıyor bu kurum... Dünya Kupası maçlarının sadece 90 dakikasını yayınlamakla eleğini duvara asan TRT'nin, Hıncal Ağabey'in dediği gibi "Maç bitti, şimdi reklamlar, daha sonra beraberiz" sözcüğünden hepimize gına geldi... Hadi bir kere kandık, ikinci de neyse... Ama üç, dört, on dört, yirmi dört oldu mu, orada artık işin raconu kesilir: "TRT milletle dalga geçiyor!" G.Afrika'da görev yapan muhabir ve maç anlatımlarındaki zarafetle, bizlerden alkış alan meslektaşlarımıza sözümüz yok... Ama bu işin planlayıcıları ile reklamları "Velinimet" gibi görenler yok mu? İşte onların yakasındadır iki elimiz... Sakın bir daha yayın ihalesine girme TRT... Aksi takdirde, sabrımız, Hıncal Ağabey'in sabrını bile ezip geçer... Otur oturduğun yerde...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.