Bazı kitaplar vardır... Onu "bir nefeste" okumanıza rağmen, gün gelir bir daha okumak ihtiyacını duyarsınız... İlk okuduğunuzda aldığınız "mesajlara" ve belleğinize yazdığınız "notlara" rağmen; yeniden okuma ihtiyacı duymak, bir "doyumsuzluk" ifadesidir... Nasıl ki, lezzetli bir yemeği, tekrar tekrar yeme ihtiyacı doğarsa insanda, alkışlanacakların "ebedileştirdiği" satırlara da, bıkmadan ihtiyaç duyarız... Yemeğe doyulur ama mesajları almanıza rağmen "bir ifade, bir anlatım, bir olaya bakış lezzetine" doyamazsınız çoğu kez... *** Türkiye Ligi'nin saçma sapan bir lig olduğuna parmak kaldıranların çokluğunu kimse göz ardı edemez... Saçmadır; çünkü, bu ligin içinde, hep "yanlışlıklar, hatalar" ve "pis kokular" vardır... Saçmadır; çünkü, zevk alınacak bir spor, kan, kavga, hırs, kin, şike ve vergi kaçakçılığı bulaştırıldığı için "koşulacak" değil "kaçılacak" bir eğlencedir... Saçmadır; çünkü "menfaatlerin" spor yapmanın önüne, yöneticiliğin "mevki kapma" ortamına çekildiği bu futbolun üzerine "çirkeflik ve çirkinlik" bulaştırılmıştır... Eskiden "koşa" gidilen stadlarda "coşa coşa" seyredilen futboldan şimdi son hızla kaçış, evlatlarını stadlara "gidip de dönmemek var" diye göndermeyenlerin sayısını çığ gibi büyütürse, o spor "koşulacak" değil "kaçılacak" bir spordur, işte bugün... *** Bir ligin katledilişinde "baş sorumlu" değil "çok sorumlu" aramak zorundayız... Eğer varsa kendine güvenen ve bu lige "parmağını sokmayan", lütfen, erkekse ayağa kalksın... Aklımıza ilk olarak, hemen hakemler gelmemeli... Onlar, kötülük halkalarının sadece bir kancasıdır... İsteyerek olmasa da, şartlı olarak maça çıkanlar yüzünden, tümü karalanmıştır bu sezon... Aralarındaki fasonları kendileri temizlemedikleri sürece, hakemlerimizle "gurur duymamızı" kimse beklemesin... Bir maçta iki penaltıyı görmeyen, ofsayt golle yenilen takıma bir de penaltı vermeyen hakemin, bu ligde ne işi var? Ne hakkı var; insanları birbirine düşürmeye, ne hakkı var "lig otobanında" giden araçları birbirine tokuşturmaya? Kartlarını "kurallara göre" değil "adamına göre" çıkarmak, onların "tekelinde" olan bir hak değildir... Onlar ki, sahaların hakimidir; öyleyse, adalet dağıtmada "kayırmacılık" yapma hakkını "kurallara" teslim etmelidir... *** Yöneticilerin "paraşütle" indikleri kulüplerde "palazlanması" ve sonra da "Asarım, keserim" edebiyatı ile her gün karşımıza dikilmelerinin hafifliğini, ne yasalar, ne de bu spora gönül verenler önlemiştir bugüne kadar... Çünkü bu yönetici tipleri, kulüpleri "basamak" olarak görür ve kafalarının içindeki "bin bir tilkiyi" kuyrukları birbirine değmeden dolaştır... Eskiden "Para verdim, istediğimi alır, istediğim gibi konuşurum" edebiyatı yapanlar, bugün, devletin 100 milyarlık borçlarını silip, vergi denetimini gevşetmesinden sonra, daha da bir azarak "Yıkıl karşımdan, tokatlarım, pataklarım" gibi, yeni bir spor dili cümleleri kurmayı, adet haline getirmişlerdir... Çünkü onlara "dur" diyen yasalar işletilmez... Çünkü onlara "ayıptır" deme zahmetinde bulunacak, bir "siyasi" bir "mülki amir" yoktur ortalıkta... Ya onların seviyelerine inmemek, ya da ortalıkta fazla dolanmamak için "sıvışmayı" tercih eder bazıları... *** Başta da söylediğimiz gibi, defalarca okuma isteğimizin önüne geçemediğimiz kitapları yazana olan saygımız, bizi "tiryakiliğe" çekerken, sahalarda ellerine teslim edilen milyarlarca dolarlık kadroları, bozuk para gibi harcayan teknik direktörler, futbolumuzun "katledişinin" en büyük sorumluları olarak, futbolseveri, stadlardan uzaklaştırdılar... Eğer bugün, muhtemelen şampiyon olacak F.Bahçe'nin hocası Daum'un gidişine kimse üzülmeyecekse, 5-1'lik F.Bahçe galibiyetine rağmen "bir an evvel gönderilsin" denilen G.Saray'ın patronu Hagi için de, kimse arkasından "ağıt" yakmayacaktır... Çünkü onlar "ellerindeki malın" kıymetini bilemeyen, çok bilmiş görünen, çok para alıp, sporseverle "dalga geçen" insanlardır... Kişisel başarılar "yol ve yöntem" gösterir... Daum ile Hagi gibiler ve boşta kaldıkları zaman Digitürk'ten teknik direktörlük dersi verenler, Türk sporseverine asla kılavuz olamazlar... Çünkü başarı, başarılı olan kişiye, başarısız olan kişiden farklı haklar sağlar... Bizim sporumuzun başındaki yönetici ve hocaların tek başarıları, ceplerinin ve omuzlarına takılan sahte apoletlerin bolluğudur... Böyle insanların yönlendirdiği, yönettiği bir ligi, defalarca değil, bir defa bile seyretmek "eziyettir" insana...