"Babaaa... Beni eve götür..." İnönü Stadı, İnönü olalı böylesine bir feryada şahit olmadı... Bir çocuk, sabah babasının elinden tutup, aşık olduğu takımın yıldızlarını yakından görebilmenin hayaliyle gittiği İnönü Stadı'nda, hayatının ilk büyük darbesini aldı... Hem de yüreğine... Hem de beyninin taa orta yerine... Ve o çocuk, koşarak geldiği staddan, feryatlar içinde uzaklaşmak istedi: "Babaaa... Beni eve götür... " Oysa ne hayallerle gelmişti o futbol aşığı çocuk oraya... Sergen'ini, Carew'ini yakından görecekti... Önünden "hızlı tren" gibi gidecek İbrahim Üzülmez'e seslenecekti yürekten: "Kim tutar seni aslanım" diye... Alex'in anlatıldığı gibi efsane olup olmadığına, gözleriyle şahitlik edecekti... Hooijdonk'un frikiklerine, yüzünü kapattığı ellerinin parmak arasından endişe ile bakacaktı... Ve boynundaki siyah - beyaz kaşkolu, elindeki bayrağı ile "En büyük Beşiktaş" diye bağıracaktı... İşte hep bu iyi senaryolarla dolu bir günün hayalindeydi o küçük çocuk... Ne zaman ki, arkasında bir kargaşa, ne zaman ki birbirlerine küfür eden, yumruk atan, kafa yaran ağabeylerini gördü; o zaman uyandı tatlı rüyasından... İtiş kakıştan aldığı nasiple, babasının kucağına attı kendini... Bu takım sevilirdi; hem de çılgıncasına, ama ölmeye değer miydi? Bir anda, etrafındaki savaş alanını andıran çarpışmalar yüzünden, çılgınca bir korkunun tepkisiyle bağırmaya başladı o küçük çocuk: "Babaaa... Beni eve götür" Sevdiği takımın, sevenleri tarafından kuşatılmış tribünden kaçmak istedi o çocuk... Ama kaçamadı... Bir taraftan, arkasından onu demir korkuluklara sıkıştırmaya çalışan aynı takıma gönül veren ağabeyleri, amcaları, bir taraftan da, polis amcalarının copları, biber gazı... Küçücük çocuğa kalkan, havada kime geleceği kestirilemeyen rastgele patlatılan coplar ve çocuğunu bu "ortada kalmışlıktan" kurtarmaya çalışan panik halindeki baba... Bir aile dramının kopma noktası tam... Çocuğunu sevindirmeye gelmişken, kaybetmesine ramak kalmış bir baba... Spor alanlarında, spor dışı çirkinlikler çemberinde "futbolun minik sevdalısı" işte bu atmosferde, futbolu unutmuş, can derdine düşmüş, çılgınca bağırıyor: "Babaa... Beni eve götür" O minik çocuğun kafası o gün, sadece küfürlerle, coplarla ve biber gazlarıyla dolmadı... O çocuk o gün, sahanın ortasında tekmelerin savruluşuna şahit oldu... Emre ağabeyinin Nobre'ye "ne anlama geldiği pek bilinmeyen!" çimdiğiyle düşüncelere daldı... O çocuk o gün, Carew'in Hooijdonk'a "sevgi şamarını!" Sergen ağabeyinin, Serhat'ı boğazlama isteğini utanarak izledi... O çocuk o gün, futboldan, maçtan, tribünlerden ve ahlâksızlıktan nefret etti... Ve o çocuğun üzüntüsü maç sonrası da bitmedi... Ertesi günler, yönetici amcalarının çirkin beyanatlarıyla "stad dışı savaş" başlatmasıyla bir defa daha yıkıldı... "Döve döve yenildik" diyen F.Bahçeli'lere "Eze eze yendik" diye karşılık veren Beşiktaşlı yöneticilerin yaylım ateşiyle bozdukları "ezeli dostluğun" depremi ile bir defa daha kahroldu... O çocuk bile "Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi" yasasının işlerliğini erken yitirdiğini, yasaların devletin değil, tribün mafyasının, ağzı fermuar tutmayan yöneticilerin tekelinde olduğunu anladı... Ve o çocuk, taraftarına şirin görünmek uğruna, konuştukça batan ve çirkinleşen yöneticilerin "adam gibi adam" olmadıklarını gördü... Türk sporunu karanlık yollardan bataklığın içine çekmek isteyenlerin, önce şefkat, sevgi, dostluk ve kardeşlik nedir, onu bilmeleri gerekiyor... Nasıl ki bu âlemde, kafa sayısı kadar düşünce çeşidi varsa, kalp sayısı kadar da sevgi çeşidi olduğunu unutmayalım... Çocukları, donmamış bir beton gibi görelim ve onların üzerine ne düşerse iz bırakacağını iyi hesap edelim ki, yarınları "zeki, çevik ve ahlâklı" gençlere emanet edebilelim... Mafyaya, şikeye bulaşmış bir sporun cazibesi asla olamaz ki... Korkunun, şiddetin, küfürün kol gezdiği tribünlere, cesaretle gidebilecek, cesur insanların sayısını azaltırsak, bir gün futbolumuzu, silah sesleri, bıçak şıkırtıları ve kan gölünün ortasında bulacağımız günler yakındır... Öyleyse "Eyy devlet" sporuna, yasana sahip çık... Sivri dilleri kes, yalak ağızları kapat ve mafyanın elini spordan çek... İşte o zaman, stada koşarak gelen çocuklar "Babaaa... Beni eve götür" diye bağırmaz...