Babanın çocukları!

A -
A +

Bazı insanların varlığı yeter... Çünkü o, hayatın akıp giden yollarından, başarı ile geçmiş birisidir... Adının güç olduğu, bedeninin süs olduğu bir dönemde bile en aranılan kişi olması, onun değil, onu kucaklayanların artısıdır... Ama bazı insanlar da vardır ki, burnundan kıl aldırmaz "Sadece ben bilirim" sözcüğünü ağzından düşürmez... İşte onların ağırlıkları, manevi gramlarla değil, maddi kilolarla ölçülür... Doğuştan şanslı olanlarla, hayatı boyunca mücadele içinde koşuşanları bir potada karıştırabiliyorsak, işte o zaman doğru yönetici, doğru öğretmen olabilir insan... Bu ustalık ister, bu bir babanın evlatlarını ayrı değil, aynı sevgi çemberine almasıyla bütünleşen duygu yükünün kılavuzluğunda olur ancak... *** Aile düzeninin ders verir gibi açılımını yapmamızın sebebi, bugün spor kulüplerinin ortamında örnek bulmaktadır kendine... F.Bahçe'de ve G.Saray'da en belirgin şekilde ortaya çıkan "sevgi ayrımcılığı" belki bugün can sıkmıyor ama gün gelir problem olarak karşımıza dikilecektir mutlaka... Roberto Carlos'un hem F.Bahçe'ye, hem de dolayısı ile Türkiye'ye gelmesi, son yılların en büyük olaylarından biridir... Dünya Kupası, Şampiyonlar Ligi, Süper Kupa, Kıtalararası ve sayısız lig kupasını kaldırmış birisinin, bugün artık Türk seyircisinin karşısına çıkacak olması, bizim için de büyük gurur ve meraktır... Amma... Roberto Carlos gibi olmasa da, F.Bahçe'ye bilhassa 100. yılda mutluluk taşımış diğerlerinin unutulmaması ve en az Roberto Carlos kadar şefkat görmesi gerekir... Özel localar, villalar, bakıcılı evler tahsis edilen Carlos, henüz F.Bahçe takımı ile görücüye çıkmamıştır... Daha doğrusu çıkarılmamıştır... *** Ama onun imzaladığı formalar, büyük rakamlarla satışa sunulmuş, adının getirdiği tüm havalardan faydalanma yoluna gidilmiştir... Roberto Carlos'un futbolu, bugün, küçük çocuklar tarafından bile bilinmektedir... Uzun taç atışlarını, sert frikikleri ile mesafe tanımadan, kalecileri avladığını, bilmeyen yoktur ki... Roberto Carlos'u çok nadide bir biblo gibi saklayayım derken, F.Bahçe'deki bu anlayış, en az onun kadar dünya yıldızı olmaya aday diğerlerini, adam yerine koymama gibi bir anlam gündeme getirmektedir... Hazırlık maçlarında, diğer futbolcular forma giyerken Roberto Carlos'a, "Sen kendini yorma" dercesine torpilli davranmak, takım içindeki ayrımcılığın basit tohumlarıdır... Çünkü onun bile, bu takıma uyum sağlayacak bir problemi, mutlaka vardır... Bunu da en iyi şekilde, oynanan hazırlık maçlarında giderebilirsiniz ancak... Yoksa, o hazırlık maçlarını Roberto Carlos'a yakıştırmamak gibi bir yanlışlığa düşen Zico ve yönetim, bunun acısını, olmadık bir zamanda, olmadık bir Anadolu takımın karşısında fazlasıyla çekerse, hiç şaşmamalıdırlar... *** Evlat ayrımcılığı sadece F.Bahçe'de yok ki... Alın size G.Saray ve onun hocası Feldkamp... İnanılmaz yüksek bir bedele sarı-kırmızılı takıma getirilen Lincoln'ü daha taraftarın görme şansı olmadı... Oysa bir sürü hazırlık karşılaşması gündemde iken, Lincoln, diğer 30 kişilik G.Saray takımında ayrıcalıklı sınıfa kondu... Neymiş efendim; o büyük bir futbol cambazıymış... İki ayağı da, inanılmaz bir keskin nişancının silahı gibiymiş... Onun ayağına top geldiğinde, bambaşka bir manzara ile karşı karşıya gelinirmiş... Vesaire, vesaire... G.Saray'da "El bebe, gül bebe" ihtimam gören Lincoln'e diğer arkadaşları bozulmuyorlar mı sanki ? Ayrımcılığın, kıskançlık getireceği gün gibi aşikârdır... 73 yaşındaki Feldkamp'ın meslek hayatında öğrettiği çok şey vardır ama sadece bir kişiyi "özel ihtimam" göstererek sevmesi, evlatlarına, ayrı sevgi gösteren bir babanın yaklaşımından farklı bir tutum değildir... *** İşi, taktiksel açıdan savunarak veya "Onlarsız ne yaparız" mantığı ile, bir kişi için, koca bir takıma ayrı bir gözle bakmak, son yıllarda pek sık rastlanan, sevimsiz bir durumdur... Zaten yöneticilerin, ceplerine değişik maaşlar ve bedeller koydukları yıldızların havası başkalaşırken, bir de hocaların, ayrımcılığa çanak tutmaları, başarının mı, yoksa başarısızlığın mı habercisidir; bunu en yakın zamanda hep beraber göreceğiz... 100. yılda şampiyon olmuş bir kadroya, takviye olsun diye getirilen kim olursa olsun, F.Bahçe'ye bu şampiyonlukta hizmet etmiş kimseden daha üstün ve ayrı tutulamaz... Çocuğuna, harçlığını farklı versen de, sevgiyi asla eksik gösteremezsiniz... Bugün daha ne fayda sağlayacağı belli olmayan bir Lincoln'ü, yıllarca hem golleri, hem rekorları ile G.Saray'da sembolleşmiş bir Hakan Şükür'den daha fazla sevgi çemberine alamazsınız... İşte bu anlayış yüzünden, gençlerimizin önü kesilmiyor mu zaten? Sadece günü kurtarmaya çalışanların futbol bilgileri (!) yüzünden, Türk futbolu, Edirne dışında hep "hüzün filmi" çekmiyor mu? Bilinmelidir ki "Arpa eken, buğday biçemez..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.