Onlar dün sadece adları büyük iki pehlivan gibiydi. 90 dakika kaçak güreştiler. Değil el ense, kollarını bile bağlamadılar dinlenmek için. Uyku saatimiz gelmediği halde ninni söylediler. Biz uyudukça büyüdük. Onlar söyledikçe küçüldü. *** Maç öncesi yaşanan ayıp, güne damgasını vurdu. Gerets, selamlaşmak ve başarı dilemek için yanına gelen Daum'a elini vermediği gibi, ters bir şeyler de söyledi. Bu yetmiyormuş gibi bir de F.Bahçe yedek kulübesine gidip, "Buradan kalkın. Öbür kulübeye geçin" diye bir ukâlalık ve terbiyesizlik daha yaptı. G.Saray'ın başında olduğunun farkında olmayan Belçikalı Hoca, ne gerekçeyle böyle bir centilmenlik suçu işledi anlamış değilim. Neyse... Serdar Tatlı'nın otorite gösterisi yapmaya çalıştığı 90 dakikanın daha başlangıcında bu maçın kalitesizliği belli olmuştu. Dan - dun ve savruk futbolun hiç yakışmadığı G.Saray ve F.Bahçe'nin tek düşünceleri, "top benden gitsin" anlayışının hakim olduğu bir oyun şeklini benimsemeleriydi. *** Alex'in yokluğunda seyredilme ve zevk alma oranının düştüğü F.Bahçe, bir Tuncay'ın kişisel çabalarına ve Nobre'nin fırsatçılığına kilitlenmişti. Daum'un savunma kurgusuna ağırlık vermesi böyle bir maçta yadırganmasa da futbolun inceliklerini orta sahada gösteremeyen F.Bahçe'nin, yine de G.Saray'a nazaran maçın hakimi olduğunu söylememiz yalan olmayacaktır. İlk 45 dakikada Necati'nin kaçırdığı bir fırsat ve Nobre'nin kaçırmadığı fırsatçılık dışında tek bir güzel hareket göremedik. Devre biterken atılan ve santrası bile yapılmayan golde, G.Saray defansının gaflet uykusu ve Mondragon'un kararsızlığı başrol oynarken, F.Bahçe ikinci yarıya stresi azalmış bir düşünce içinde çıkıyordu. *** Saha ve seyirci avantajını bir türlü lehine çeviremeyen sarı-kırmızılılar, Hasan Şaş'ın şahsi ve silik oyunu yüzünden 45 dakika sanki 10 kişi oynadı. Necati'nin, Hakan Şükür'ün en az 10 defa kafa ile indirdiği toplara değil yetişmek, hamle bile yapamaması forvette bir akort bozukluğunu gündeme taşıdı. 60. dakikada Ümit Karan'ı da son hamle olarak oyuna alan Gerets, F.Bahçe kalesini daha sık yoklamaya başladı. Ve maç bir anda sarı-lacivert ceza sahasının içine yıkıldı. Kimin ne yaptığı belli değildi. Gelen vurdu, giden vurdu. Her biri birer arı gibi. Vızır vızır etrafta dolaşanlar, ne bir gram bal yaptı, ne de çalışkanlık notu alabildi.