Televizyonlarda magazin programları, en ciddi güncel konuları silip süpürüyor... Laila, Reina, Hammam, Q Jazz Bar, yaşamın çılgın takipçileri ile dolup taşıyor... Sevgili kolleksinyoncusu mankenler, onların ağına düşen istekli çapkınlar ve yeni yemler... Seçim, geçim derdini umursamayan, duymayan bir topluluk... Bir tarafta dalgalar arasında sörf yapan çılgın gençlik, diğer yanda sel sularında kaybolup giden körpe ömürler... Yaşamın çılgınlığıyla, acımasızlığının ayrı kulvarlarda koştuğu bir maceranın izleyicileri olarak, üzülsek de, elimizden bir şey gelmiyor... Türkiye bir yerlere gidiyor, Türkiye tükenmiyor, Türkiye yükselemiyor... Geçtiğimiz hafta Beşiktaş'ın Ümraniye'deki Nevzat Demir Tesisleri'nin açılışında bulunduk... Dudağımız uçukladı, göğsümüz kabardı ve "Darısı diğer takımların başına" temennisiyle emeği geçen herkese alkış tuttuk... Transfer politikalarında ipin ucunu kaçırıp, inanılmaz rakkamları, haketmeyen yabancılara sunan zihniyetler, nedense önce tesis anlayışından hep uzaklaşmışdır bugüne kadar... Örneğin; F.Bahçe, basketbol, voleybol gibi, varolması ihtiyaç olan branşlarını kapatma kararı aldı... Neymiş efendim, paraları yokmuş... Futbola trilyonlar ayıran zihniyet, iş voleybol ve basketbola geldi mi cimri... Aslında cimri olan şahıslar değil, cimri olan düşünce darboğazı, sporu sadece gelir getiren market gibi gören köhne anlayış... Ortega gibi gece kuşlarına cömertçe sunulan trilyonlar, sporu spor gibi yapmak isteyenlere nedense koklatılmıyor... Zihniyet atıl, zihniyet batıl, zihniyet köhne... Nevzat Demir, bundan önceki seçimde Serdar Bilgili'nin karşısına rakip diye çıkmıştı... Kaybetti... Ama Nevzat Demir, sadece seçimi kaybetti... Beşiktaş aşkını daha da pekiştirmek için, rakibi Bilgili'nin başkanlığı sürerken, o tesis atağına kalktı... Cebinden en az 5 milyon dolar harcadı, beynini yordu, zamanını hizmete koydu... Ve karşımıza sonunda Ümraniye'deki inanılmaz güzellikteki tesis çıktı... Şimdi iş kalıyor Beşiktaş'ın 100. yılındaki şampiyonluğa... Başkan Serdar Bilgili ve yönetimi tamamen bu işe endekslenmiş durumda... İlle de şampiyonluk... İyi güzel de, bunun için yeterli transferler ve kadro kurma çalışmaları yapıldı mı peki ? Alınan yeni futbolcular Beşiktaş'ı omuzlarında taşıyabilecek mi ? Bize göre kocaman bir HAYIR... Bazı yayın organlarının hâlâ daha "İmparator" diye ilân ettikleri menecer Sinan Engin'in kendi kafasına göre yaptığı transferler, bir bir fos çıkmaya başladı... Tolga, Dobrowski, Zafer, Göksel, Niyazi... Bizim bildiğimiz bir takımın başarılı olmasında teknik direktöre verilen yetki ve güven çok önemlidir... Bakınız G.Saray'a... Fatih Terim'den izinsiz, Florya'ya kuş dahi giremiyor... Ama Beşiktaş'ta bir transfer inatçılığı sürüp gidiyor... Lucescu, ucuz ama yararlı adamların peşinde... Sebep, yönetimin parasal yönden Lucescu'ya fazla açılmama tembihi... Menecer derseniz, o eline geçirdiği yetkiyi çizmeyi aşarcasına kullanıp duruyor... Neredeyse bir yıldır sakat olan Sergen'i şımartan Sinan, "O Maradona'dır" deyip Ahmet Dursun'un sırtından 10 numarayı çıkartıp, Sergen'e takdim ediyor... Sergen'in futbol yaşantısının devam edip etmeyeceği henüz belli değil... Yıllardan beri süre gelen "Düz koşu" alışkanlığı bu sene de pek değişmeyecektir... İlhan, Dünya Kupası avantajını sonuna kadar kullanmak amacında... Ahmet Dursun, birilerini mutlu edeyim derken küstürülen kimlik içinde, kaçacak delik arıyor... Ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi "Diskocu Nouma" kovulduğu mekâna, omuzlarda geri getiriliyor... Beşiktaş'ta transfer yanlışlıkları pek biteceğe benzemiyor... Takımda "Sinancılar" ve "Lucescucular" diye ayrım, yol ağzındadır... Ortam müsait, hava müsait, sessiz kalan yönetim müsait... Beşiktaş, şovmenlerle, mazisindeki bir iki maçlık başarılarla hava atan 80 kiloluk futbolcularla, alkol ve ruj kokuları içinde kaynayıp giden şöhret budalaları ile şampiyonluğa koşamaz... Sonunda fatura sakın ola ki Lucescu garibine kesilmesin... Bu takıma kendi bildiğine Göksel'i, Tolga'yı, Dobrowski'yi, Zafer'i, Niyazi'yi, Sergen'i alan Sinan Engin, sakın ola ki unutulmasın...