Baş ve tıraş!

A -
A +

İstanbul gibi, Yunanistan nüfusundan fazla bir şehirde nasıl mutlu yaşanır? Dertsiz, kavgasız, tüm sıkıntılardan ve çirkinliklerden uzak bir ömür sürmenin sırrı nedir? İnsanların bir birine sevgi ile yaklaşıp, saygı sınırlarını en geniş tuttuğu, asık suratların gülücükler dağıttığı bir ortam, bu kozmopolit kentte nasıl tesis edilir? Bütün bunlara "mümkündür" damgası vuracak birisi varsa, Allah rızası için bir adım öne çıksın! Çıksın ki, biz de ona "İşte kurtarıcımız" diye sarılalım, kul köle olalım... *** Kaldırım taşlarını söküp "dört köşe" yerine "altıgen" koyma yarışının, her belediyece hızlı şekilde uygulandığı bir İstanbul'da, yürümeyi imkânsızlaştıranların vicdanları hiç sızlamaz mı? Sanki o taşlar, bir senede eskiyor, kırılıyor. Maksat işgüzârlık aslında... Bunu bilmeyen yok... Ama belediyelere de, bu saçmalıkları yüzünden "dur" diyen de yok... Dünyada başka bir şehirde emsali asla olmayan "trafik karmaşası" için "Bu işi nasıl beceriyorsunuz?" diye soru sorulmayan yetkililer, İstanbul'da yaşamak zorunda kalanlara, dünya gözü ile eziyet ve işkence çektirmeye devam ediyor. Bitmeyen yolların hesabı sorulmuyor... Bitti denilen ama sonra tekrar kazılan yollara giden paraların hesabını kimse veremiyor. Bu ne sorumsuzluk, bu nasıl vatandaşla dalga geçme, bu nasıl beceriksizlik? *** İstanbul'da yaşama kargaşasının, spor dünyamızdaki dalgalanmalardan hiç bir farkı yok ki... Al birini, vur diğerine... Siyasetin, spora gölge ettiğini düşünenlerle, bu anlayışın geçerli olduğu kanaatinde olanların düşünce farklılıkları da, spor camiasının halledilemeyen trafik sorunu aslında... Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'un son olarak göreve geldiği kongrede, her türlü ağırlığını koyan siyaset, spor iradesini dizginleyememiş ve bu yüzden Ulusoy koltuğu tekrar kapmıştı. O günden bu yana fikirlerde değişen bir şey olmadı. Ulusoy, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in "kara listesinde" bir türlü aklanamadı... Sayın Bakan'ın mutlaka elinde somut deliller vardır. Ama bunları, Ulusoy'un da belirttiği gibi "temcit pilâvı" gibi her gün sofraya getirmemesi gerekirdi. Yumruk masaya her gün vurulmaz! Hele Bakan, eğer kararlıysa, eğer Ulusoy'un, oturduğu makama yakışmadığına yürekten inanıyorsa ve eğer onu kafasından silmişse, yumruk öyle bir vurulur ki masaya, kimse bu işin cılkının çıktığını düşünemez. Çil yavrusu gibi kaçışır. *** Futbolu, bir dolu spekülasyonla karşı karşıya bırakıp, yıpratan bu karmaşa, ileriki günlerin, hiç de parlak olmayacağının işaretidir. FIFA aportta bekliyor. Düşmanlarımız tetikte... AB (Avrupa Birliği) zaten bizi arasına almamak için bahaneler arıyor... İşte onlara bir fırsat... "Türklere bakınız... Futbollarını bile doğru yolda yürütemiyorlar." Olumsuzlukları tespih tanesi gibi birbirine ekleyenler, hadi kendilerini düşünmüyor; neden bu ülkenin sporunu kaosa sürüklüyor? Siyasette "erken seçim" futbolda "erken seçim." Paramızı sokağa atmak için çareler üretenler, biraz da insanların mutluluğu için çalışsalar... Futbolumuzu bir kaşık suda boğup, keyif mi alacağız sanki... Rezilliğin bini bir para... Ne yapılacaksa, yapılsın. Ama "kabak tadı" veren sürtüşmelere, bu ülke insanının daha fazla tahammülü kalmamıştır. Bu böyle biline... *** 100. yılda her platformda "şampiyonluk" hedefleyen F.Bahçe ile, onu asla rahat bırakmamak için çırpınan G.Saray ve Beşiktaş, söz düellolarının ve karalama kampanyalarının alıp başını gittiği bir ortamda "Spor, dostluktur, kardeşliktir" prensibinden her geçen gün daha da uzaklaşıyor. "Ona neden az ceza, bize niye fazla" gibi mahalle ağızlarıyla kamuoyuna yapılan açıklamalar, futbol savaşı için, eldeki kasaturaların bilendiği anlamına gelir. Belli ki ligimizin ikinci yarısı, çoook büyük rekabete, çoook büyük sürtüşmeye ve çoook büyük kulislere gebedir. Futbolu değil, saha dışı becerisi daha kuvvetli olanların, mutluluğu yakalayacaklarına inananlar hiç de az değil... Raporların, adamına göre yazıldığı, cezaların keyfi verildiği, bir müddet sonra da, indirime gidildiği ortamda, futbolumuzun "sütten çıkmış ak kaşık" gibi olduğunu iddia etmek, Venüs gezegeninde villa inşa etmek gibi bir şey değil midir? Türk insanını "keriz" yerine koyanlar, şunu bilmelidir ki; seyirci ve sporsever, keyfinden değil, bu karmaşayı bize yaşatanlar yüzünden spordan uzaklaşıyor. Çünkü bu ülkenin sporu "Böyle başa, böyle tıraş" anlayışı ile bir adım öteye gidemez. Bir gram "haysiyet" ve de "şeref" kazanamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.