Bu kadarına da pes doğrusu... Hataların üstünü, örtü ile değil, birilerinin suç dosyaları ile örtüp, temize çıkmak, her babayiğidin harcı değildir... Bunu yapsa yapsa tek kişi yapar... O da, Aziz Yıldırım'dır tabii... *** Meydan savaşlarının berabere bittiği hiç görülmemiştir tarih boyunca... Verilen canların sayısı bazen zafer şenliğine dönüşür... Bazen, genişletilen sınırların büyüklüğü, kahraman yapar insanları... Bazen de, plan ve strateji yanlışlığı yüzünden, kazanılacak zafer, yerini hüzne bırakır... İşte o zaman suçlu, nasıl ki zaferlerde komutansa, bu yenilgide de, yine durum aynıdır... Çünkü o, ordularına emreden, onları sevk ve idare eden kişidir... Baştır... Omurgadır... Bacaktır... O komutan, her şeydir... ESTİ, HERKES DİNLEDİ Aziz Yıldırım, seçim malzemesi olarak "3 yıl, üst üste şampiyonluk" pankartını açtığında kendine göre doğru malzeme kullanmıştır... Ona güvenenler, inanmıştır, güvenmiştir... Ama en önemlisi, bekleyip göreceklerine, sabır göstermişlerdir... Şimdi gelinen noktada, verilen sözlerin geçerliliği, hükümsüz hale gelmiş olsa da, Aziz Yıldırım'a hâlâ güvenen o F.Bahçe taraftarı, hesap sormak yerine, teselli beklemiştir... Mesela... "Dostlar çok istedik olmadı... Üzgünüz..." gibisinden... Ama... Başkan hiç de özür diler gibi konuşmamıştır milyonlar önünde... İşte o zaman da "Başarısızlık bahanelerini, başkalarının üzerine yıkıp, kendinizi masum hale getirmek isterseniz, orada duracaksınız Sayın Başkan" derler adama... Kim der? Hiç kimse... Bakınız, taraftar, üzüntüyü bıraktı, yeni sezon için kombine kuyruklarında bilet alışverişinde... Yandaş medya, F.Bahçe'ye kimleri getiriyor, kimleri... Muhalefet, her zamanki gibi yokları oynuyor... Sarı-lacivertli toplumda "Yarabbi şükür" diyenler yine çoğunlukta ise, o zaman, fazla söze ne hacet... F.Bahçe'de durum, hep böyle değil midir zaten? SUÇA ORTAK Biz, F.Bahçe'de suçlu aramıyoruz... Biz, F.Bahçe'de sakinlik, itidal ve taraftarına bir küçük özür bekliyoruz... Ama çıkıyor başkan, ne medyası kalıyor, ne rakip futbolcu, ne hakem... Suçluların hepsi evin dışında... Geldiği günden beri, ne yaptığı, ne yapacağı, nasıl bir yetkiye sahip olup, onu nasıl kullanacağı belli olmayan "Sportif Direktörü" sorgulamıyor... Daum'un işine her kim karışmışsa (başta kendisi) suça ortak olmuyor... Güiza uğruna harcanan Semih'in yokluğunun, nelere mal olduğu hiç hesap edilmiyor... Onun bacaklarına takılan prangaların emirlerini verenler, çok mu masum acaba? Alemciler sınıfında, sadece Kazım'ı okuldan atan bir başöğretmen, onun çakma alemci olduğunu ama esas kulağı çekileceklerin, bu takımın şampiyonluk kaçırmasında başrol oynadıklarını dilinin ucuna bile getirmiyor hiç... Daha önce iki şampiyonluğa rağmen, kovduğu adamın bacaklarına yeniden sarılmak incitmedi Sayın Başkanı da; Rüştü'nün bir-iki arkadaşı ile özel konuşmasının, F.Bahçe'yi şampiyonluktan ettiği bahanesine sarılması mı yüreğini yaraladı? YARINLAR, HERKESİN Yıllardan beri, üç takımın elinde oyuncak olan şampiyonluğun, Anadolu'ya uçması, üstelik bıçak sırtında İstanbul'u masum bırakması kızdırdı bazılarını... Onlara göre; en büyük taraftar madem bizde, en büyük transfer harcamalarını madem ki biz yapıyoruz, en yıldız futbolcuları biz getiriyoruz, en fazla parayı futbolcunun, teknik direktörün cebine biz koyuyoruz, o zaman şampiyonluk bizden asla kaçmamalı... Yani fakir aşık sevecek, ama kız zengine gidecek... Bunlar eski Türk filmlerinin senaryosunda kaldı halbuki... Şimdi, üç finalli diziler çekiliyor... Sonu belli olmayan... Bu yüzden, futboldaki sürprizler de şaşırtmamalı kimseyi... Başarmak için didinenlerin hakkını yememek adına, bazen susmak, en büyük erdemlik örneği değil midir? Bırakın, Anadolu'da arada bir gülsün... Üstelik içine en küçük bir şaibe damlatılmamış bir Bursaspor şampiyonluğunu küçük görmeyelim... Onlar çalıştılar, başardılar... Ama başaramayanların, seneye biraz daha çalışıp, herkesin görev anlayışı ve sınırları içinde kalıp, yeni ufuklara yelken açması gerekir... Çünkü okyanuslar kurumadı daha... Rüzgar hızını kesmedi... Yarınlar, bir başkasının olabilir... Unutmayalım ki; bu dünya, bu oksijen, bu güzellikler hepimize yeter... Nesi adalet bunun? Bank Asya'dan bildiğiniz gibi iki takım doğrudan, diğer üçüncü takım ise, Yükselme Grubu maçlarından sonra belli oldu... Buraya kadar tamam... Ama Yükselme Grubu'ndan kim çıktı? Konyaspor... Sözümüz onlara değil; yürekten kutluyoruz Konyaspor'u... Peki, doğrudan çıkmayı Bucaspor'a averajla kaybeden, sonra da kendisinden 9 puan gerideki Konyaspor'la Yükselme Grubu'nda maç oynamaya zorlanan Adanaspor ne oldu? Bize göre resmen harcandı... Adaletin ayaklar altına alındığı bir sistemin kurbanıdır Adanaspor... Milleti eğlendirmek adına "İddaa" oyununu devam ettirmek adına, Yükselme Grubu maçlarını organize eden Federasyon, bunun daha adil olması adına değişiklik yapmak zorundadır... Eğer, Yükselme Grubu'na devam edeceklerse, bu maçları oynayacak 4 takımın, ligdeki puan durumuna göre bir artısını, göz önünde bulundurmak zorundadır Federasyon... Adalet dağıtanların elinde eğer terazisi yoksa göz kararı ile satış yapmaları kul hakkı yemek anlamını taşır... Kul hakkı yemek de günahların en büyüğüdür biliyorsunuz...