Eskiden Maarif'e bozulurduk... Bırakın bayramları, bayram öncesi prova günleri ve bayram sonrası yorgunluk tatilleriyle çocuklarımızı eğitimden soğuturlardı... Haftanın 5 günü okula gidilen saatler, gidilmeyen saatlerin yanında hep cüce kalırdı... Hâttâ Çarşamba günleri öğleden sonraları bile çocuklar eve gönderilirdi... Kurban ve Ramazan bayramlarının öncelerindeki ve sonrasındaki 1.5 günlük kesirli günler de tatil sayılınca, alın size eğitim komedisi... Çocuklar senenin yarısını ensede, yarısını dersanede geçirmenin keyfi ile Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği emanet edilecek insanların hazin profilini ortaya koydular hep... Ligimizin 50 günlük devre arasının bitmesine az kaldı... Dünya üzerinde bir eşi benzeri daha olmayan bu müthiş dinlenme arası, belki de, önümüzdeki sene yürürlüğe girecek UEFA'nın "Avrupa Kriterleri'nden önceki son toleranslı" tatili olarak anılacak... Avrupa'nın çoğu ülkelerinde, hiç ara vermeden başlayan ikinci yarılar, seyirciyi futboldan, heyecandan ve tribünlerden soğutmazken, bizim ligimiz, bir plânsızlığın kurbanı oldu.... Ama görünen o ki, kimse bu 50 günlük tatilden şikâyetçi değil.... Üstelik "Tam zamanında yetişti" diye bayram eden F.Bahçe, G.Saray gibi büyükler, hiç şikâyetçi değil... Bir de, ara transfer denilen avantayı yakalamanın avantajıyla bayram üstüne bayram eden bu iki büyük, Beşiktaş'ın keyfini kaçırmak için yeni bir savaşın hazırlığını da tamamladılar... Bu işten kârlı çıkan F.Bahçe ve G.Saray, ilk yarıda tribünlerini mutsuz eden tabloyu, yeniden bir peyzaja dönüştürmek için büyük fırsat yakalamanın mutluluğunu yaşıyor... Tek mutsuz takım ise Beşiktaş... Hızı, 50 günlük tatille kesilen siyah-beyazlılar, eldeki futbolcularla yarışa devam etme kararını alırken, ne kadar doğru yaptıklarını zamana bıraktılar... Ankaragücü kongresinde 5.kez başkanlığa seçilen Cemal Aydın'ın sesine kulaklarını tıkayan diğer başkanlar, nedense hiç bir telaş içinde değiller... Ne diyor Cemal Aydın ? "UEFA kriterlerinin uygulanmaması halinde, bir çok takımın canı yanar, yüzde 60'ı ligden düşer." Yâni, demek istiyor ki, hesapsız harcama yapanların başı, yakında dertten kurtulmayacak... Yâni, bir futbolcuya 22 milyon dolar verip - üstelik 8 milyon doları peşin olduğu iddia edilen - onu, Türkiye'de zaptedemeyen, tekrar geri dönmesi için de yine ekstra para, prim ve de avantaj vaadedenlerin başı çok ağrıyacak... 8 yabancı ısrarında, kulüplerin isteklerine boyun eğen ve de Milli Takım'ı yeterince düşünmeyen federasyon da, bu baş ağrımalarda birinci derecede suçlu ilân edilecektir... Borç içinde yüzen bir ülke, düzlüğe çıkabilmek için vatandaşına kemer sıktırırken, yabancı saltanatı içinde yüzen, onlara milyon dolarları gözünü kırpmadan döken yöneticiler, bu vatanın hovardalarıdır... Bakınız G.Saray'a... Felipe, Christian, Sarr, Almaguer, Balic fiyaskosundan sonra, şimdi Ali Lukunku, Revivo ve Suat Usta transferlerine oluk oluk para akıttı... Akıtmaya da devam edecek gibi... Yıldırım, Canaydın, Bilgili ve Sümer gibi başkanlardan sadece Bilgili ve Sümer ayağını yorganına göre uzatan iki başkan... Diğer ikisi tam bir dolar savrukcusu... Yıldırım'ın başkanlık dışında, hiç de hoş olmayan işlere kalkışması, kamuoyunda büyük tepki topluyor her zaman... Bu memlekette, bir teknik direktör televizyona çıkıp milyonlarca kişi önünde "Yıldırım beni tehdit etti" diyor, savcılar olaya kulak tıkıyor... Ardından bir özel okul sahibi basına açıklamada bulunup "Yıldırım beni ölümle tehdit etti" diyor, yine herkesin eli kolu bağlı.. Eğer bu ülkede böylesine itiraflar, hep aynı kişi etrafında odaklanıyorsa ve bunlar ihbar kabul edilmiyorsa vah Türkiyem vah... Devlete olan 120 trilyon lira vergi borçlarını sildiren ve bunu başarı olarak gören zihniyetler, sakın ola ki spor ahlâkından bahsetmesin... Kuruş kuruş vergisini ödemek için, borç alan, vergi dairelerine koşanları enayi yerine koymak kimsenin haddi değildir... TRT'den basketbol şubeleri için "Haraç gibi para" al, vergini ödeme, yanlış transferlere milyon dolarlar saç, gerektiğinde adamları tehdit et, stad projeleriyle vatandaşı uyut, teknik direktörünün milyon dolarlık transfer yanlışlıklarına göz yum, sonra da "Ben büyüğüm" diye ortalıkta dolaş... AB'ye girmek için görüyorsunuz ne tavizler veriyoruz... Kıbrıs'tan toprak, suçlulara af, vatandaşa kemer sıktırma, emekliyi süründürme, işten çıkarmalara çanak tutma gibi... AB istiyor, istekler bitmiyor ve biz gerekeni yapmaya çalışıyoruz... Ya takımlarımız? Onlar hâlâ daha balayında... Taraftara yaranmak uğruna devlete verme, elin adamına milyon dolarları saç... UEFA Kriterleri yakında uygulamaya geçecek... Bakalım o zaman F.Bahçe'nin, G.Saray'ın transfer hovardalığı devam edecek mi? Sakın ola ki, 120'şer trilyonlarını affettirenler, "UEFA'ya da bir kazık atarız" düşüncesinde olmasınlar... Zaten ancak ve ancak, bu bizim büyükleri ve onun başkanlarını, FIFA ve UEFA dize getirecektir... Dört gözle o günleri bekliyoruz... Adam gibi takımlarımız olacak diye, adam gibi başkanlarımız, yöneticilerimiz olacak diye...