Beklenen şarkı!

A -
A +

Önce, aslanın ağzından lokma alır gibi, puanların çok zor olduğu bir turnuvada bulunmanın gururu ile dolaştık İsviçre'de... 16 seçilmiş takımdan birisi olmak, gerçekten muhteşem bir duygu... Yürüyüşümüz bile değişti... Havamız arttı... Portekiz'in karşısına çıkacağımız ilk maçta, ne onların yıldızlarından, ne de bu işi çok ciddiye almalarından çekindik... *** Sadece Avrupa'nın değil, dünya futbolunun da tartışmasız en büyük yıldızı Ronaldo'nun ekibi, Stade de Geneve'de sahne aldığında, aklımıza bir soru işareti takıldı... "Acaba ilk dakikadan itibaren teslim bayrağını çeker miyiz ?" Ve ondan sonra da, bu Deco'yu, Nuno Gomes'i, Simao'yu ve o en büyük yıldız Ronaldo'yu nasıl frenleriz diye kara kara düşünmeye başladık... Terim'in, Mevlüt ve Kazım'lı sürprizli kadrosu'nun, Portekiz canavarlarıyla başa çıkması için dua ettik... *** İlk yarıda sayamadığımız kadar pozisyonların hışmından, bazen direkler sayesinde, bazen, Volkan'ın kıl payı topa dokunuşları ile kurtulurken, nefesimiz kesildi... Tuncay'ın defalarca top ezmesi, Mevlüt'ün, gençliğine vereceğimiz tecrübesizliği dışında yine de fazla falso vermeden, hiç de kolay takım olmadığımız gösterdik ilk yarıda... Çünkü, bu tip turnuvalarda ilk maçlarda yenilmemek en büyük kazançtır... Hatta, bir gün önce Scolari bile "Türkiye'den bir puan almak iyidir" derken, uğur değil, gerçekleri konuşuyordu sanki... *** Bizim takımda, defansın sağ kanadında oynayan bir Bosingwa yoktu tabii... Adamın işi sadece rakip atakları önlemek değildi ki... Adam, bu takımın adeta beyniydi, ciğeriydi, kalbiydi... Tüm oyun, onun ayaklarından çıkan toplarla hedefe kilitleniyordu adeta... Topu, en sağdan, en soldaki Simao'ya bile ulaştırırken, bir ustalığın hep en klasını gördük bu adamda... Deco'nun sadece topla değil, arkadaşlarına, boş alan bırakan deparlarıyla, allak bulan olan defansımız, biraz da şansın yardımıyla, Portekiz'in gol bulma inadına takoz oldu çoğu zaman... *** Tâki 61. dakikaya kadar, her şey fena da gitmedi hani... Futbolun incelikleriyle fazla uğraşmasak da, belki bir puan almanın, planlarını işletmeye çalıştık o dakikaya kadar... Ama Ronaldo'nun ateşlediği fitil, Fatih Terim'in eski öğrencisi Nuno Gomes'in' ince ayar pasını Pepe'nin usta vuruşu izlediğinde, geciken ve beklenen gol de geliverdi... Çünkü bizi direkler ne kadar koruyabilirdi ? Şansımız ne kadar yaver gidebilirdi ? Gol atmaktan çok, yememeyi amaçlayan futbol anlayışımız ve ona uygun kadromuzun, bundan daha iyisini yapmaya hem gücü, hem de inancı yoktu ki... Bu, bir beklenen şarkıydı zaten...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.