Ben yürürüm yane yane!

A -
A +

Bir aşırı tutkunluk zaafımız var gidiyor... Sevmez, sevmez, bir sevdik mi de, kenetleniriz Japon yapıştırıcı gibi... Hele, nefretle hiç tanışmayalım... Aşkın büyüsü, yerini bir anda bırakıverir bu merete... Duygularımız törpülenir, sevdamız kaktüs dalının iğne bolluğu gibi batar önüne gelene... Hayatımızda, bir orta yol bulmak o kadar kolay değildir bu yüzden... Ne aşk gazına basacaksınız, ne de sevda frenine köklemesine dokunacaksınız... *** Televizyonun esiri olmayan kaçımız var? Evdeki kumanda kapma yarışı yüzünden, durduk yerde çıkan huzursuzlukların tek nedeni, dizi bolluğunda, seçim bencilliğidir... Arka arkaya 4 diziyi sıralayıp, evdeki hanımları ekran başına çekmek isteyen zihniyet, duygu sömürüsünü bazen gözyaşları, bazen de kahkahalarla çemberleyip, reyting savaşını kazanmaya çalışır... Bizler sadece oyuncak olduğumuzu anlayamayız... Birileri milyon dolarlara para dememek için inatlaşırken, biz evimizde kumandanın kumandanlığında, onların yönlendirdiği savaşın, ucuz lejyoneri oluruz... Tabii sadece aşk meşk ve vurdulu kırdılı; her sahnesinde kan içinde boğulduğumuz sahnelerin esiri olmuyoruz... Sporu, kendilerine meslek edinmiş, yahut da, spor sayesinde gündemde kalmak için iğreti konuşmayı "hayat felsefesi" olarak görmeye çalışanların, şakşakçısı da oluruz bazen... Kızsak da, sevsek de, ekranlardaki "spor narkozunu" damarlarımızın en derin noktasına şırıngalayanlar yüzünden, bazı gerçekleri görmezliğe gelmemiz, bizim gerçeklerden de kaçtığımız anlamına gelir çoğu zaman... *** Geçenlerde, Ziya Gökalp İlköğretim Okulu öğrencileri toplandılar ve doğruca Sivasspor'un antrenmanına gitti... Öğrencilerin birlikte resim çektirme ricasını kırmayan futbolcular, terli ve vücutlarından çıkan buharların sıcaklığı ile, minik hayranlarını kırmamak için objektiflerin karşısına geçti... Fotoğraflar çekildi ve öğrencilerden birisi kaptan Mehmet Yıldız'ın yanına yaklaşıp, özene bezene sardığı, elindeki minik paketi golcü futbolcuya uzattı... Mehmet, şaşkınlık içinde paketi açtığında donup kaldı... Çünkü o pakette tamı tamına 500 YTL vardı... O minik öğrenciler, harçlıklarından biriktirdikleri paraları, destek amacıyla Sivasspor kaptanına vermek istemişlerdi... Manzaraya bakınız... Duyguya bakınız... Sevgiye bakınız... Bir takımın, lider olmasının arkasındaki gerçeğe bakınız... *** Bugün, Süper Ligi'n zirvesinde oturan Sivasspor, bu başarıyı yakalarken, para pul içinde yüzdürülmedi... Aksine onlar 15 haftadan beri, bir kuruş para almadılar... Para diye yaygara koparmadılar... Bir Roberto Carlos'un yarı fiyatına kurulmuş takımda, kimse isyan etmedi bu güne kadar... Kimse, sömürü düzenini işleme koymadı... "Çekip giderim" diyen çıkmadı... Sadece teknik direktörlük bilgisine değil, çatıda, borçlarından dolayı intihar etmek isteyen bir kişiyi, yanına kadar gidip, kötü emelinden vazgeçirmek başarısını gösteren ve "Senin borç işini ben halledeceğim" diye söz veren Bülent Uygun'un insanlığına hayran bir takımın, tabii ki bu başarıyı yakalaması, sürpriz olamaz... Ama onun "Bizi şampiyon yapmazlar" sözünün ne anlam taşıdığını da araştırın biraz... Çünkü o "Güvenme dostuna, saman doldurur postuna" sözcüklerinin ne anlama geldiğini biliyor ve futbol alemine de, bir ince mesaj geçiyor... Tok açın halinden ne anlar ki... Gerçek şu ki; Sivasspor'da alacakları hep kağıt üzerinde kalmış ama bir gün nasıl olsa ceplerine gireceğine inandıkları paralar için, hiç bir şeyi dert edinmeyenlerin, bu gün zirvede olması, ekstra alkışlarla kutlanacak bir olaydır.. *** Onların, bir Bursa deplasmanının, Bursa'daki "Sivaslılar Derneği" tarafından karşılanmasını kaçımız biliyor? Kaçımız, kağıt üzerinde 5 milyon euro değer biçilenlerin ceplerinde 500 euro bile olmadığına inanabilir? Gözümüzü hep F.Bahçe'ye, G.Saray'a ve de Beşiktaş'a odaklarken, Sivasspor'un, kimselere açıklamadığı, kendi içindeki sıkıntılara duyarsız kalmamız ne kadar doğru? Bu takım beğensek de, beğenmesek de, ligin kralı... 100 milyon dolarlık F.Bahçe bile bu Anadolu gerçeğinden, 15. haftada 3 puan geride... Öğrenci harçlıkları, dernek yardımları ve kulübü idare edenlerin ceplerinden besledikleri, teknik direktörünün bir ayraç değil, bir katalizör gibi kenetlediği Sivasspor'un anlamlı yaşantısı herkese ders olmalıdır... Artık futbol tutkusunun, Anadolu'daki gerçeklere de pay ayırma zamanıdır... Üst üste 4 diziyi, gözyaşları ve bazen de kahkahalarla izleyenlerin, gözlerini, sadece 3 büyüklere odaklanmış, sadece onların menfaatlerine dokunmuş hakem hatalarıyla doldurulmuş programlardan uzaklaştırıp, Sivasspor'un acıklı ama bir o kadar da gururlu yükselişine odaklanmasını istiyoruz... Çünkü o illerde bir saz çalınıyor: "Mühür gözlüm, seni elden Sakınırım, kıskanırım... Uçan kuştan, esen yelden, Sakınırım kıskanırım... Havadaki turnalardan Su içtiğin kurnalardan... Geyindiğin sırmalardan Sakınırım, kıskanırım..." Kıskanıla kıskanıla da olsa, yolun açık olsun Sivas...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.