Güzelliği, aşkı, sıkıntıyı, kahrı ifade etme, insanoğlunun günlük yaşamındaki kesitlerdir... Sözcükler, insan ağzından mermi hızında çıkar... Bu yüzden konuşmadan önce, tedbir, düşünce ve ifade etme karışımından sonra tetiğe basılır... Hedefe nişan almadan atılan mermilerin karavanası olur, ama hedefi şaşıran sözcüklerin affı olamaz... Bu yüzden, sarrafın terazisinde olmasa da, iki dudağın ucuna gelmeden önce, kelimelerin oluşmasına fırsat tanırken, ölçüyü kaçırmamak gerekir... *** Aylardır, iki kelimeyi bir araya getiremeyen ama bir türlü gündemden düşmeyen insanların, evimizin içinde, her kanalda çınlayan sesleriyle yaralanıyoruz... Kaya-Feraye nikâhsız yaşamının ürünü olan bir bebek, daha dünyadan bihaberken, biz onun doğumu, sünneti, kaşı gözü ile bilgilenip, güya, ufkumuzu genişletiyoruz ! Kaya'nın, her gün hava raporu sunar gibi "Kaya bebek" hakkında kapsamlı bilgi alışverişinden yararlanıp (!) gelecek nesillerin yaşam tarzlarına şekil vermeyi bekliyoruz... Bunlar yetmiyor, kendisinden 10 yaş küçük delikanlının neresinden tutacağını bilemeyen bir "aşk değirmencisi" mankenin, her gece inadına gece kulüplerinde, genel ahlâkımızı renklendiren aşkın sınır tanımayan güzelliğini (!) izledikçe, ekran karşısında keyif çatıyoruz... Reklamın her türlü çirkefliğini deneyenlerin hayatlarını ezbere bilen meraklı toplumumuz; sonra da ortaya çıkıp ahlâktan, etikten, aile yapısından bahsetmiyor mu; pes doğrusu... *** F.Bahçe'yi bir yandan 100. yılda mutlu hedeflere taşımak isteyen, bir yanda da, adliye takip bürosu gibi kullanmak isteyenlerin, kulübe, faydadan daha çok zarar verdiklerinin farkına varamaması, yeni değil artık... Beğenmedikleri her eleştirinin anında yalanlamasını, kınanmasını, şikayetini yapmak "takım üzerinde nasıl bir etki yapıyor acaba?" diye düşünülmeden, maalesef, bu tip işler, kulüpte adet haline getirildi... Yöneticilerin, takım idare etmek konusunda harcadıkları vakitlerin yetersiz olması, diğer işlere fazla mesai harcanmasının bir ürünüdür... Onunla dalaş, bununla dalaş, Başbakan Yardımcısına, UEFA'ya, FIFA'ya şikayete git, sonra da 100. yılda, her dalda şampiyonluk kovala... Üzerlerinde stres yüklü bulutların dolaştığı oyuncuların verimlilik oranları, istedikleri kadar yıldız, istedikleri kadar meslek cambazı olsunlar, bu şekilde, asla "yüzde yüze" ulaşamaz... Muhtemel hayal kırıklıklarının şimdiden kılıfını hazırlamak, yöneticilik misyonunun bir parçası olsa da, ahlâki yönden, bir başarısızlığın da ön yargısı değil midir ? *** Başkan Yıldırım, kendisinden başka kimselerin iyi bir F.Bahçeli olabileceğini kabul edemeyen duruşu, asık ve gülmeyen, başkalarına alaycı bakan tavrı, "asarım keserim" ifade eden yapısıyla, yıllardan beri herkese ters gelmiştir... Halbuki, 8 yılda yakalanamayan başarıların olumsuzluk sebepleri, ciddi şekilde araştırılsa, bundaki en büyük payın Başkan'da olduğu anlaşılır... Ama bunu söyleyenlerin sonunun ne olduğu da bellidir önceden... Ya Haysiyet Divanına verilir, ya toplum önünde F.Bahçe düşmanı ilân edilir, ya da kulüp çevresinden ismi cismi silinir... Tahir Kıran'ın F.Bahçeliliğinin tartışılamayacağını herkes bilir... Tıpkı Ali Şen'in, Şadan Kalkavan'ın, Saadettin Saran'ın F.Bahçeliliği tartışılamazsa, Tahir Kıran'ın da tartışılmaması gerekir... Aile içinde kalması gereken "yatak odası sırları" gibi bir ifadelerin, tüm meraklı insanların gözleri önünde sergiye çıkarılması, hem yöneticilik zaafı, hem de ele güne rezil olmak için çanak tutmak anlamını taşır... Nasıl ki, Kaya-Feraye, Pınar-Yağmur, Seda-Nihat, Hülya-Ali aşklarının tüm detaylarını didik didik eden meraklı insanlar, bıkmadan usanmadan kendilerine sunulan rezaletlere gülümseyerek bakıyorsa, şimdi Yıldırım-Kıran dalaşmasını da sporsever, aynı meraklı gözlerle algılamaya çalışmaktadır... *** 2008 Avrupa Şampiyonası finalleri için, dün gece ilk startı alan Milli Takım, tam 10 günden beri, Türkiye'yi bu maça şartlamaya çalıştı... Oysa, aramızdan 11 kişi bulup, tuşlayacağımız bir takım için, sanki Dünya Şampiyonu İtalya ile karşılaşacakmış gibi hava estirenler, saatlerce basın toplantıları yapıp, vatandaşı uyutanlar, muhtemel bir başarısızlık anında, erken kılıf hazırlama mantalite ustalığında oldular... Fatih Terim, tıpkı Başkan Yıldırım gibi, eleştirilere tahammül edemeyen kafa yapısıyla, Türk insanına pek sevimli gelemeyen tavırlarını sürdürmeye devam eden kişilerin başında gelmektedir... O da bazen, sözcüklerin nerelere saplanacağını, kimleri sakat bırakacağını pek fazla düşünmeden, yayı çekip kelimeleri ok gibi fırlatan kişiliğiyle, hep gündemde kalmak istemektedir... Bakınız... Terörist kurşunlarına hedef olan gençlerimizin, ateş düşen ocaklarında çığlıklar, hıçkırıklar yükselirken, biz ekranlarda, gazete sütunlarında, ahlâkı yozlaştıran aşklar ve saldırı dozajı her geçen gün artan atışmalarla günlerimizi boşa geçiriyoruz... Sahiplendikleri koltukların geçici olduğunu hiç düşünmeden, "Mühür bendeyse, padişah benim" mantığıyla süsledikleri düşünce tarzlarından taviz vermeyi akıllarından geçirmeyenlerin, bundan sonraki yaşantılarında, belli ki, dostlarının sayısında da azalma olacaktır... "Binlerce dansözün" olduğu bir toplumda, hem çalmak, hem oynamak, bir gün sabır sınırlarını zorlayanların kafasını da oynatıverir...