Beşiktaş, elindekilerle az üretim yapan bir fabrika gibi... Hatta üretim değil, üretim hatası yapıyor adeta... Kazanması; kazanamasa bile yenilmemesi gereken maçları, biraz vurdumduymazlığı, biraz da teknik direktör Schuster'in takım havasını futbolcularına şırınga edememesi nedeni ile Beşiktaş işi sadece idare etmeye çalışıyor, hepsi bu... Avrupa'sı bitmiş, lig şampiyonluğu bu görünüşe göre hayal, kupa hiç de kolay değil (çünkü bu ligin en kaliteli takımlarından birisi olan G.Antep rakibi) Yani uzun lafın kısası, Beşiktaş resmen alçak sürünüyor... *** Ama yönetime ve Schuster'e sorsanız "Biz geleceğin takımını kuruyoruz" cevabıyla karşı karşıya kalıyorsunuz... Hangi geleceğin takımı? Yani bu sezon, sizlere ömür ama "2011-2012'de bizi görün" demek istiyorlar açıkçası... Şu anki Beşiktaş'ta yaş ortalaması 30, hatta üzerinde... Zaten bu haliyle, kaç hedeften birden oldu... Bundan ders çıkarılmadan, hâlâ daha gelecekten bahsediliyor Beşiktaş'ta... Hangi gelecek bu? 30 yaş ortalaması ile hangi hedefler kullanılacak... Türkiye'de emeklilik yaşı 65 kabul ama bu Beşiktaş için "daha çok vakit var" anlamını taşımaz ki... Eğer geleceğin takımından bahsediliyor ve buna bir örnek vermek gerekiyorsa alın size Lucescu ve onun takımı Shakhtar Donetsk... Rumen hoca, adım adım Şampiyonlar Ligi'nde hedefe koşuyor... Takımın yaş ortalaması kaç biliyor musunuz? Söyleyelim, 23... Başarı, rastgele gelmiyor öyle... Hele, futbolunun son demlerini Türkiye'de geçirmeye çalışan emeklilerle hiç gelmiyor... Onlar sadece, tribünleri biraz eğlendirirler, hepsi bu... O da zamanla can sıkıyor tabii... Sıkılınca da, yeni hoca arayışları, yeni futbolcu isimleri gündeme oturur hep... Çünkü bu filmi biz, çoook gördük, çook... Recep İvedik ve oscar avcısı Zoraki Kral misali... Filmden filme fark var ya hani... Kaptanlık kim... Sakatlık, futbolcunun en korktuğu sıkıntı... Kimsenin başına gelmesin... İşte Arda... Ligin 24. haftası oynandı, Arda'nın forma giydiği maç sayısı sadece 4... Bir başka deyişle, Arda tam 20 maçta forma giyemedi G.Saray'da... Kendisi de dahil tüm kamuoyu bu genç futbolcunun, sarı-kırmızılı takım için çok şey ifade ettiğini biliyor... O olmayınca, G.Saray'ın hücum gücünde, yarı yarıya bir eksilme gözle görülüyor zaten... Sarı-kırmızılı takımın bütün hedeflerden uzaklaşması, bu kanaati doğrulamıyor mu? Arda bu G.Saray'ın kaptanı... O Başkan Adnan Polat'ın, ne hikmetse, ne sebepse, ne gerekse, G.Saray'a kaptan yaptığı isim... O kaptanlığı, başkaları beklerken, bir çocuğa layık gören yönetim anlayışı, tarihi hatalarının farkına vardıklarında "Atı alan, Üsküdar'a çoktan geçmişti" bile... Kim ne derse desin Arda'nın kaptanlığı G.Saray'da dün de tartışılıyordu, bugün de tartışılıyor, eğer kalırsa, yarın da tartışılacaktır... Çünkü Arda, gençliğinin de verdiği hovardalıkla, takım kaptanlığından çok, gönül kaptanlığına önem vermiş ve bir kadronun dümenine geçmektense, sevdiğinin dümen suyunda gitmeyi tercih etmiştir... Kaptan dediğiniz, toparlayıcı; kriz dönemlerinde birleştirici; sıkıntıları giderici; dertlerin çözüm merkezi; daha da önemlisi, takım içinde saygı duyulması gereken kişidir... Kaptan, gerektiğinde yumruğunu masaya vurur... Kaptan, durgun sularda değil, dalgalı denizde belli olur... İşte G.Saray'ın durumu... Kaptan Arda, kaç defa takımı toplayıp konuşmuştur? Kaç defa "Kendinize gelin arkadaşlar" diye tayfasını azarlamıştır? Kaç defa "Gemiyi en son terk eden kişi" olmuştur? G.Saray sahada can çekişirken, Arda'nın menajerleri, yurt dışında takım aramakla meşgul olup, Arda'yı taraftarın gözünde, sevgiden yoksun bırakmadılar mı? Ve o taraftar "Abinin yanına git" diye Arda'yı gözden bile çıkarmadılar mı? Abi dediği kişi de, Emre Belözoğlu bunu da hatırlatalım... İşte G.Saray'da adı kaptan ama dümene bir türlü geçmemiş Arda'nın kısa hikayesi... Servet, gerçek bir servet Rijkaard geldi, nedense Servet'e kanı ısınamadı... Gemiden atılacak ilk yolcu gibi, bu futbolcuyu yedek kulübesine oturtup, formaya hasret bıraktı... Bir gün olsun isyan etmedi Servet... Soyadı gibi "Çetin" mücadeleden asla yılmadı... Kimselere konuşmadı, derdini, sıkıntısını anlatmadı... Diğer arkadaşları gibi "Şu kulüp beni istiyor" diyerek G.Saray'a mesajlar vermedi... Onun bu kadar saygı duyduğu kulüp G.Saray, onu satmaya bile kalktı... Ona da sesini çıkarmadı Servet... Bugün, hedeflerinden bir bir kopan G.Saray'da, ayakta kalan tek profesyonel o... Hani kaptanlığı hak ettiği halde, elinden alınan, ama asla küstürülemeyen Servet o... Sezon başından beri stoperlik gibi riskli bir bölgede oynayıp sadece tek sarı kart gören ve kupa dahil 5 golle G.Saray'ın en golcü futbolcularından birisi olan Servet'i, G.Saray öpüp de başına koysun... Ve onun gibi 10 tane daha Servet bulduğunda, nelere imza atacağını oturup bir düşünsün G.Saray ve onun üzerlerine toz kondurmayan yöneticileri...