Sıcaklık gölgede 34 derece... Nem oranı yüzde 90'lara dayanmış... İstanbul'da yaşamak değil, nefes almak bile mesele... Minibüsler ve otobüsler, ter kokularının birbirine karıştığı ortamda, tıklım tıklım... Yeryüzünde, cehennem azabının bir benzerini çeken halk, bu şehrin boyundan büyük işlere kalkışmasına isyan ediyor... Biz; önce kapısının önünü temizlemeyen gecekondu semtinden, sosyetenin cirit attığı semtleri mekân tutmaya çalışıyoruz sanki... Heyy güzel Allah'ım heyy... *** 2012 Olimpiyatları da nasibini buldu... Londra ve Paris, finale gelinceye kadar dünyanın en kral şehirlerini bir bir geriye bıraktı... Siz deyin müthiş kulisler, biz diyelim bilek gücü... Ne olursa olsun, Madrid, New York ve Moskova, hem klas, hem de tesis yönü bakımından, kolay kolay harcanacak şehirler değildi... Ama Londra, bu şehirlere Paris'i de ekleyerek, 2012 Olimpiyatları'nı koynuna aldı... Bu işler öyle "şakkadak" elde edilen güzellikler değildir... Kararın açıklanacağı dakikalarda, Paris'teki Champs Elysees, Londra'da Trafalgar Meydanı, insan kümeleriyle dolup taşıyordu... Çünkü bir olimpiyata talip olmak, sadece şehirlerin belediye başkanları ile değil, ülkenin insanı ile olur... İngiltere ve Fransa halkı "Olimpiyat aşkları" ile dolu olduklarını, bilhassa bize, bir defa daha gösterdi... *** 2008 Olimpiyatları için kararın verileceği Moskova toplantısını daha unutmadık... O gün, günün başbakanı Mesut Yılmaz, Moskova yerine, başka bir özel seyahati öne almıştı... İstanbul Olimpiyatları'ndan en fazla esinlenecek kişi, Büyükşehir Belediye Başkanı olacakken; maalesef, Gürtuna da, Moskova çıkartmasında, gövde gösterisine katılmadı... Çünkü, inanmıyorlardı... Oysa, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) 2001 Mart ayının son haftasında İstanbul'u teftişe gelmişti... Hem de 17 uzman ismiyle... Onların, o günkü gazetelere yansıyan tek söylemleri "İstanbul'un şansının" diğer aday şehirler, Paris, Toronto, Osaka, Pekin'den daha fazla olduğuydu... Bütün bu sözler, sonunda İstanbul'da kaldı ve 14 milyonluk şehir, yeni bir hayal kırıklığına uğradı... *** "Yenilen pehlivan yenilgiye doymaz" derler ya... İstanbul, Olimpiyat inadından vazgeçmedi... Şimdi ufukta 2016 var... Ama beynimizde değişen bir şey yok... Kafa yapımız yine aynı... Yine, 14 kişilik minibüslere 25 kişi bindiriyoruz... Yine, trafik ışıklarında, magandalar kırmızıyı tanımıyor... Yine, 14 milyonluk şehirde 40 spor salonuna karşılık 27 bin kahvehane var... Yine, 400 bin kişiye bir salon, 400 kişiye bir kahvehane düşüyor... Biz hâlâ "Bir güzelliğe talip olurken, ortada dolaşan çirkinlikleri kaldırmadık." Biz "Sizi AB'ye alacağız" diye uyutan ve daha nice yıllar uyutacağa benzeyen Avrupa'nın yakışıklı devletlerine "şirin gözükeceğiz" diye "sirk maymunu" olmaya devam ediyoruz... *** 3 defa yıkılan sevdamızın ardından, ders almamanın vurdumduymazlığı ile, 2016'dan bahsedebilmek, inanın çok ürkütücü... Kim istemez Olimpiyatları? Kim istemez, devlet yasası ile korunan bir Olimpiyat Komitemiz'in başarısını? Daha önceleri, maketlerle talip olup, sonunda, dağ başında "Öksüz" gibi bıraktığımız, yarım yamalak Atatürk Olimpiyat Stadı ile hava attığımız; bir ara hızlandırıp, şimdi yine çürümeye bıraktığımız Sinan Erdem Spor Kompleksi ile, 2016 için, dünyanın en modern şehirleşme projeleriyle yarışan kentleri nasıl geçeceğiz? Sadece "İstanbul Boğazı'nın" egzotik güzelliği, Sultanahmet'in tarihi zenginlikleri, Kumkapı'nın sazlı sözlü eğlenceleri ile övünüp, hava atacağımız günler geride kalmıştır artık... 14 milyon nüfusa, sadece 12 kilometrelik metro ve hızlı tramvayı lâyık görenlerin kısır çabası, bizim değil 2016'ya, 2116'ya bile uzaktan el sallayacağımızın belirtisidir... Son 40 yılda 32 Spor Bakanı değiştiren bir ülkenin istikrarsızlığı, bizi asla iyi düşünceler içinde bırakmıyor... 21. yüzyılda, hâlâ daha "kapkaççı" kovalayıp, yakalasalar dahi salıveren polisimiz, Güney Doğu'da teröre her gün genç genç çocuklarımızı şehit veren Mehmetçiğimiz nelerin peşinde, biz neyin peşindeyiz... Bu güne kadar "Hem ayrandan, hem bayramdan olmak" yetmedi... Boyumuzun ölçüsünü, bir defa daha alacağız demek ki!