Bu bedel ö-de-ne-cek !

A -
A +

Ömer Seyfettin'in hikayesi değil bu bedel... Bu bedel, bizim 110 milyar, aylık maaş bağladığımız, yanına 15 kişilik yardımcı kadrosu açtığımız ve tüm ümitlerimizi bağladığımız "İmparator" ve onun askerlerinin, Türkiye'ye ödetecekleri bedeldir... Bu bedel, kol veya ahkâm kesmekle, fırtına gibi esmekle ödenemez...Bu "utanç bedelini" hepimiz ödeyeceğiz... Birileri "Benim günahım yok" dese de, birileri "Ben tekme değil, öpücük attım" dese de, bu bedel ö-de-ne-cek-tir! Hem de, dansözlük etmeden; kıvırmadan... Günlerdir, neyi saklıyoruz? Dünyanın bakışları üzerimizde iken, 390 gazetecinin gözü sahada ve saha dışı çirkin manzaraları kare kare izlemişken, biz neyi saklıyoruz hâlâ? Yumurta yağmuruna tutarken iyi de, bu ilkelliğimizi gündeme getirince, terbiyesizliğimizi kimden, niye saklıyoruz? "Cehenneme hoş geldiniz" pankartını aç, sonra da "Türkiye cennet, medeni vatandır" diyerek, pisliği pislikle temizlemeye çalış... Pekiii; sahaya fırlatılan bayrak sopalarının, pet şişelerin, yeşil çimler üzerindeki manzaralarını(!) kimden saklıyoruz? 40 bin kişiden fazla seyircinin ıslıklayıp, tek notasını duyamadığımız İsviçre Milli Marşı'nın ayıbını... Alpay'ın adam yiyecekmiş gibi bakışlarını, uzatılan elleri, terbiyesizce geri çevirişini, maç sonu, önce şortları yırtan, sonra da "erkekliği yok eden" tekmelerini, kimden saklıyoruz? Mehmet Özdilek'in "ince" tekmesini "kalın" uçan volesini, Emre'nin maç bitimi öfke kusmak, adam boğazlamak için attığı, Justin Gatlin'in 9.88'lik 100 metre rekorunu kıracak cinsten deparını, kimden saklıyoruz? HHH Soyunma odası koridorlarındaki çirkinlikleri makaslayıp basına dağıttıktan sonra; "İşte tertemiz manzaralar" diye kimi kandırıyoruz Allah aşkına? Zamanında Rüştü'yü döven, gazeteci arkadaşlarımız Ali Sami Alkış'ı hırpalayan, Şekip Hazar'a el kaldıran 2 fedaiyi, maça akredite edip, üst düzey (!) görev veren belli iken, hâlâ daha masum ifadeler ile hangi iyi niyetten bahsediyoruz? Futbolcularına maç biter bitmez "Arkadaşlar, ilk hedefiniz çıkış tünelidir, ileri" komutunu veren, sahada rakip takım kaptanını "imha edin" şifresini el ve ayak işaretleri ile sunan "başkomutanın" çirkinliklerini, kimden neden saklıyoruz? "İki maçımızın hakemine iyi diyenlerin futbol bilgisinden şüphe ederim" demesine rağmen Federasyon Başkanı Bıçakcı'nın "Gayet iyi maç yönettiler" sözleri karşısında sadece yutkunan, isyanını sadece "medeni değiller" diye, Avrupa'nın göbeğindeki en medeni insanlara yönelten teknik direktörün, bu çelişkisini görmemezliğe gelerek, hangi gerçekleri, hangi düşünce uyuşmazlıklarını neden gizliyoruz, sporseverden? Milli Takım psikologunun "Ben tüm imkanları kullanıp, takımı rahatlattım" demesine rağmen, Saraçoğlu'na kurulu bir zemberek ve sinir yumağı gibi çıkışın ardındaki gerçekleri, doğru ifadelerle, dürüstçe neden izah edemiyoruz? HHH Dünyanın en saygın gazeteleri L'Equipe, Le Matin, Daily Express, Independent, Times'ın kapaklarında, tekme, kafa, saldırganlık, kovalamaca gibi en feci görüntülerimizle yer bulurken, Türk basınına "sansür" ricalarında bulunarak, eli mize hangi saygınlık geçiyor? Cezası hemen verilmesi gerekenlerin infazlarını, FIFA'nın kararından sonraya bırakarak, neyi örtbas etmek istiyoruz? Türk Milleti'nin, geçmişteki kahramanlık ve misafirperver imajını, iki maçta yerle bir edenleri savunmakla; AB kapısında beklediğimiz şu günlerde, bir küçük kıvılcımın bile nelere mal olacağını hesap edemeden, neden yanlış üstüne yanlış yaptığımızı sorgulamadan, neden, başımızı kuma gömüp, popomuzun dışarıda kaldığının farkına varamıyoruz? Suçluların açık ve seçik belli olduğu bir ortamda, inkara kalkışmak, şahsiyetli ve kariyerli insanlarımıza yakışıyor mu? Bir yere, gerek seçimle, gerekse tercih ile gelinir... Ama gitme zamanı gelindiğinde de, adam gibi gidilmelidir... HHH Kelle avcısı değiliz... Türklük damarımız da, her zaman kabarıktır... Ama Türk'ün adını pisliğe karıştıran, kabadayılıkla yan yana koyan kim olursa olsun, her zaman her saniye karşısında olacağız... Çünkü, gerçekleri saklamakla, ne Türklük imajı korunur, ne de futbolumuz... Savcının kardeşi adam öldürürse, cezadan yırtar mı, yırtmalı mı? Öyleyse, adalet mekanizmasını taraflı işletip, gülünç ve zor durumlara düşmeyelim... Dünyaya, verilecek hesabımız vardır... Biz Türkler, çılgınız ama asla, bedel ödemekten de kaçmayız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.