"Soğuk su var... Dondurma, kaymak... " "Mısıra gel mısıra... Bal erik... Kaşarlı, peynirli sandviç... Simitler çıtır çıtır" Bunlar, pazar esnafının bağırtıları değil... Bunlar ve daha niceleri, İstanbul yollarında, E 5 ve E 6 otobanlarında yolumuza çıkan satıcıların mesleksel (!) çığırtkanlıkları... Dilim karpuzlar, telefon şarj aletleri, çocuklar için kuklalar, deniz ve havuz için plastik can simitleri, tamir takımı, kurban bayramı öncesi bıçak-satır takımı, aklınıza gelen diğer satış malzemeleri... Güller ve karanfilleri de kapıp gelen "Eşinizi sevindirin bayım" diye otomobilinizin üstüne atlayan Romenleri de unutmayalım... Bu müthiş pazar, haftada bir gün değil, günün her saniyesinde kuruluyor İstanbul'da... *** F.Bahçe Kongresi'ne şurada ne kaldı ? Ama "gel-git" olayına döndürdüğü istifa müessesesinin, bütün inandırıcılığını kaybeden Başkan Yıldırım, strateji ve gelecek için, bir başkasının koltuk sevdasını dikkate almayarak, makam inadını sürdürüyor... Vücudunun isyan eden organlarını bile hiçe sayan; hâlâ daha başkanlık seçimini bir belirsizliğin içinde yoğuran Yıldırım, kamuoyuna "papatya falı açtırarak" gitmek ve kalmak konusunda dalgasını geçerken, bir büyük kulübün tapulu sahibi gibi davranmayı inatla sürdürüyor... Halbuki o kulüpten ne başkanlar gelip geçti... Zamanın şartlarına göre ne hizmetlerde bulundular... Bugün F.Bahçe, yüzlerce kupayı, göğsüne taktığı 16 şampiyonluğun, 13'ünü, o başkanlar sayesinde kazandı... *** İnsanlar, kazandıkları zafer, bıraktıkları eser, gönüllerde kurdukları sevgi tahtı ile hatırlanmak ister... Bazı insanlar da, görev süresi bittiğinde, gözyaşı dökerek de olsa, arkalarında bıraktıkları makam ve koltuklara bakmadan yeni yaşamın kollarına çekip giderler... Artık o gidenlerin, sözleri emir değil, sadece rica olur başkalarına... Tapularının başkalarına ait olduğu görev makamını, bir başkasına devrederken, onlar ne şart koşabilir, ne "Benim istediğim olacak... " deme hakkına sahiptirler... Görevini kendisi bitirmiş, üstelik istifa etmiş birisinin, bu kadar kulüp üzerine el koyması hiç hayra alamet bir şey değil... Yıldırım, tesis yapmış olabilir, stat dikmiş olabilir, bunlar alkışlanacak olaylar olması yanında, yapılması elzem işlerdir aynı zamanda... Zaten bu gibi güzelliklere imza atmamış olsaydı, bugün kimse "Gidiyorum" dedikten sonra "Dön" diye sokaklarda bağırmazdı... *** Bugün F.Bahçe camiasında ne Aziz Yıldırımlar var... Ama başkan, onların ortalıkta gözükmesini istemeyen düşünce tarzı, istifa ettikten sonra geçen bir aylık zamanda bile, her gün dönme sinyali verdi... Bir gün olsun, ortaya çıkıp da "Hayır dönmeyeceğim" yahut da "Şu gün döneceğim" dememekle, dalgasını geçiti... Buna hakkı yoktur Aziz Yıldırım'ın... 8 senedir dargın olduğu Ali Şen'in bile koluna giren, 40 yıllık dostluk gösterilerinde bulunan Aziz Yıldırım, ne yazık ki, saygınlığını belirsizlik denizinde kaybetmektedir... Yıldırım F.Bahçe'yi, en önemli transfer döneminde, uzaktan kumanda ile idare etmeye kalkışarak, başkanlığa ve yönetime soyunacak, F.Bahçe'yi sahipsiz bırakmayacak, nice gönüllü insanın da hevesini kırmıştır... Bu vebalin altından kalkmak kolay değildir... Hele, bu vebalin bedelini ödemek de, F.Bahçe'nin ve taraftarın, hiç boynunun borcu değildir... *** Bizler, otobanda tezgah açıp, buraları pazar yerine, trafiğimizi kördüğüme çevirenlere "İstanbul'un taşı toprağı altın" diye köyüne haber salıp, yatağı yorganı kapanın aramıza çağıranlara nasıl mel mel bakıyorsak, sporumuzun sevk ve idaresini tekeline alanlara da aynı gözle bakıyoruz... Ayıplar ve kayıplar her zaman telafi edilir... Yeter ki, bencil olmamak ve başkalarına rahatsızlık vermemek kuralını işletelim... Hani baba oğula bağ bağışlamış, oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş ya... Bir oyla bundan 8 yıl önce F.Bahçe'de Genel Kurul'un başkanlığa lâyık gördüğü kişi, bugün, kendisinden başka kimselere o koltuğu yâr etmemek için, gidip - gitmemekte naz ediyor... Ama şunu da unutmamak lazım... "Fazla naz, aşık usandırır"