Çiçeklerin dili

A -
A +

"Kardelen çiçeği kadar cesaretin yoksa, sakın aşık olma" demişler... Hani çiçek deyince, sevdalar gelir ya akla... "Benim çiçeğimsin" der bazıları sevgilerini belli etmek için... "Seni koklamaya bile kıyamam" diye şarkılara konu olmuş sözcükteki gibi, sevdiğini incitmeme adına söylenir bu kelime... Ve şairin "Gül renkli akşamlarda, asıldı kaldı gözlerim" mısralarında, karanlığın derinlikleri bile çiçeğe benzetilir bazen... Onu bir falcı gibi görenlere ne demeli peki ? "Eline almış bir çiçek... Sevecek, sevmeyecek... Ahh koca sersem... Çiçek, nerden bilecek..." *** Hikâye bu yaa... Çok seneler önce, birbirini delicesine seven iki çiçek varmış... Bunlar öylesine sevdalıymış ki, ilkbahar gelip, tüm çiçekler açtığında, erkek çiçek, dişi çiçeği çok kıskanır, onu diğerleriyle paylaşmak istemezmiş... Ve sonunda erkek çiçek bir formül bulmuş... Aşık olduğu çiçeğe, herkesin açtığı ilkbahar da değil "kış mevsiminde açalım" demiş... Fikir; sevgilisinin çok hoşuna gitmiş ve kış ayında açmak için sözleşerek ayrılmışlar... Kış geldiğinde ve her yeri kar kapladığında erkek çiçek, sabırsızlanmış ve üstünü bir yorgan gibi örten karları delerek salına salına açmış... Zaman su gibi akıp gitmiş ama ne gelen var giden... Sonunda umudu kesmiş, boynunu büküp, soğuğa ve kara teslim olmuş... Ve o gün, bugün; sevdiğini aldatan çiçeğe "Hercai" sonsuz bir aşkla sevdalı, hayatını bu uğurda veren çiçeğe de "Kardelen" denmiş... *** "Çiçek gibi" bir lig beklerken, başımıza daha ilk haftada neler geldi... Oysa biz, geçen sezon yaşanan çirkinliklere son vermek için sevdalıydık sporsever olarak... Seyircisiz tribünlerin ürpertici ve can sıkıcı tablosunu görmemek için tövbeliydik sanki... G.Saray'ın başına gelen ve herkese örnek olmasını dilediğimiz mahkumiyetin izlerini çabuk silmek ve "Seyircisiz sürgünden" ders çıkarmak için, ağız birliği yapmıştık... Sahalara gelirken, yanımızda kasatura, taş değil, kolumuzda sevdalımız olacaktı sözde... Küfür yerine, ellerimizdeki misk gibi kokan karanfilleri atacaktık yeşil çimlere... Sevdalandığımız renklere "çiçek gibi" davranacaktık hani... Yasaydı, cezaydı, gözaltı gibi ürpertici yaptırımlardan, kendimizi arındırıp "Bize dost gerek, dost" diye mırıldandığımız şarkılarla, tüm kötü sözleri, statlardan "alaşağı" edecektik... Sözümüz sözdü hani... *** Atatürk Olimpiyat Stadı'nın morg görünüşlü tribün manzarasıyla "Yaptıklarına pişmanlık duyup" kafalarını duvarlara vuranlar, 4-0'lık "çiçek gibi galibiyeti" alkışlayamayanların, boynu bükük beklentileri "Kardelen" çiçeğinin kaderiyle aynı değil midir ? Ama onlar birer "Hercai" olduklarından, bazı güzellikleri geri getiremeyeceklerini çook sonra anladılar ne yazık ki... Trilyonlarca kayıp içine ittikleri G.Saray'dan, yine de başarı beklerken, ne kadar zor bir istekte bulunduklarını anladıklarında ne yazık ki, tren perondan kalkmıştı artık... Öfkenin, damla damla değil, oluk oluk, pişmanlık halinde aktığı bir sezonda, G.Saray taraftarı, geçmişte kaldığını ümit ettiğimiz taşkınlıklarının sadece kendilerine değil, herkese örnek olmasını bekledi... Amma... Gördük ki, Trabzon'daki manzara, sanki bir çiçek bahçesinde o güzelim çiçekleri ayaklarıyla ezen bir topluluğun geride bıraktıkları viranelikten farklı değildi... "Karadeniz erkeği" dedikse, o erkekliği "tribünden atlayarak sahada futbolcu döverek gösterin" demedik ki... Parmak arası terlikle, yalancı pehlivan gibi ortalıkta dolaşan iri kıyım; futbolcuya "tokat attım" diye erkeklik taslayan "Yalancı Efe" mesleğine ihanet eden gazeteci bozuntusu; bir koca şehrin başını belâya sokan faktörler olup çıkıverdi karşımıza... *** İstanbul'un şampiyonluk hegemonyasına son veren tek Anadolu takımı Trabzonspor'un, buram buram futbol kokan her çiminde artık "Kardelenler" zor çıkar... Futbola böylesine sevdalı insanların "Erkeklik gösteri yeri" olarak seçtikleri mekânlar, herkesin zevk alacağı, güle oynaya gelecekleri, sevgilerini belli edecekleri yer olmaktan çıktı artık... Bu takıma başkan olmak bir dert, hoca olmak bir dert, futbolcu olup oynamak bir dert şimdi... Başarının; sadece şampiyonluk olarak endekslenmesinden kaynaklanan hırs ve büyü, bu bölgenin insanını, küresel ısınmanın en doruk noktasındaki bir güneş gibi kavurmaktadır sanki... Oysa sevdalanmanın yolları, sevdanın belli ediliş şekli, yumruk, tekme ve küfürden geçmiyor ki... Dedik ya "Kardelen çiçeği kadar cesaretin yoksa, sakın aşık olma arkadaş..." Cesaret; güç değildir senin anladığın gibi... Cesaret; sevda uğruna, gerekirse mevsimlerce bekleyip, aldatılmışlığa bile isyan değil; boyun eğmektir... Kardelen kadar temiz... Kardelen kadar onurlu... Ve Kardelen kadar zarif olmalı insan...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.