Damien Hirst, modern sanatın duayen ismi... Çalışmaları uluslararası sanatseverler tarafından ilgi ile izleniyor... Üstelik, akıl almaz fiyatlara alıcı bulan eserleri de kapış kapış gidiyor... Geçenlerde Batı Londra'daki Eyesto'rm Sanat Galerisi'nde açtığı sergideki eserleri çöpten toplandı... İnanılır gibi değil ama, galerinin bir temizlik işçisince sanat değeri bulunmayan yapıtlar çöpe atıldı... Damien Hirst'in şişeler, kirli kültablaları ve kahve fincanlarından oluşan modern sanat eserleri, bir temizlikçinin gazabına uğrayıp çöpe gitti... Ve daha sonra da müze görevlileri, büyük bir utanç içinde, bu duayenin eserlerini çöp kutusundan çıkarıp, tekrar eski yerlerine koydu... Hiç bir şey olmamış gibi... 35 yaşındaki Turner Ödülü sahibi, çöpe lâyık görülen eserlerinin başına gelenleri duyunca, hiç hiddetlenmedi... Çünkü, bazılarına göre çöp yığını, bazılarına göre de sanat değeri inanılmaz boyutlara ulaşan eserlerine güveniyordu... Tıpkı Daum'un Beşiktaşlı futbolculara güvendiği gibi... Tıpkı Lucescu'nun aylar boyu kenarda oturtmaktan bıktıramadığı Emre ve Vedat'a güvendiği gibi... Tıpkı Mustafa Denizli'nin, sezon başında PAF takım antrenmanlarına lâyık gördüğü, sonra da cankurtaran simidi gibi sarıldığı Johnson'a güvendiği gibi... Tıpkı Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz'un, burunlarının dibindeki tekmelere kart rengini belirleyemeyen, tribünlerin gazabını önleyemeyen hakemlerine güvendiği gibi... Tıpkı Trabzonspor Başkanı Özkan Sümer'in, taraftarın tamamının istemediği, yönetimin burun farkıyla iş başında kalsın dediği Sadi Tekelioğlu'na güvendiği gibi... İşte "Çöplükteki sanat" ile "Futbolumuzdaki güvenin" elele tutuşmuşluğu... Ne kadar saçma değil mi ? Hâlâ daha bir İstanbulspor gerçeğini görüp, sarı-siyahlıların değerini bilemiyorsak, yazık bize... Sayfalarımıza yazık... Ekranlarımıza yazık... Acı ama onlara, İbrahim Tatlıses'in ayak nasırı kadar kıymet veremiyoruz... Ya da, Seda Sayan'ın Marilyn Monroe pozundaki dakikaların saniyelerini bile ayıramıyoruz... 15 sevgili değiştiren azgın manken Demet Şener'in İbrahim'le şuh bakışmalarının, seyredenlere tekrar tekrar ezberletilmesine isyan edemiyoruz... İstanbulspor, resmen gümbürtüye gidiyor, kimin umurunda... Türk futboluna renk katan, heyecan getiren, disiplin ekleyen, yepyeni bir hocayı takdim eden İstanbulspor'un vebalini hepimiz çekmeliyiz... Adamlar tüm maçlarını deplasmanda oynuyor gibi sahaya çıkıyor ama gıkları yine de çıkmıyor... Bir tümseğin azizliğine uğrayıp, namağlup unvanları elinden uçuyor, kimsenin umurunda değil... Çünkü biliyorlar ki, onlar, Fener değil, G.Saray değil, Beşiktaş değil... Sevgili Ali Sami Alkış'la Bilbao'daki Guggenheim Müzesi'ne gitmiştik... Muhteşem müzede sergilenenler neydi biliyor musunuz ? Yırtık-pırtık tişörtler, patlamış araba lastikleri, yamulmuş kaportalar, otomobil yağı bidonları, kırık ve çürük tahta parçaları, boşaltılmış çimento torbaları... Koca duvarlarda simsiyah boyanmış, sadece ucunda bir beyazlık bırakılmış suntadan tablolar... Şaşırdık... Hem de ne şaşırmak... Ali Sami ile, kuyruklarda bekleyip içeri zor giren yüzlerce ziyaretçinin yaptığı gibi, bu sanat eserlerini (!) büyük bir ciddiyetle inceledik... Ayıp olmasın diye... Oralarda elin oğlunun saçmalıklarına saygı ve merak duyarken, içimizdeki değerleri göremeyecek kadar kör oluyoruz nedense... Neden futbolumuzdaki gerçeklere başımızı çevirecek kadar hissiz bir millet olup çıkıverdik? Yalandan da olsa gönül almasını bilemiyoruz... İstanbulspor'u bu kadar değersiz ve yalnız bırakmaya kimsenin hakkı yok aslında... Onlar, Damien Hirst'ün çöpe atılmış sanat eserleri kadar mı değersiz Allah aşkına?..