Sarajevo maçından sonra üstüne "Güven kimliği" giyen Beşiktaş'ı bir başka gözle izledik... Üstelik gündüz gözüyle... Siyah-beyazlılar sahanın her alanında pres koydukları maçta ilk 35 dakika inanılmaz dinç gözüktü... Önceki yılların G.Saray'ında şahit olduğumuz bu oyun tarzına ne yazık ki fazla nefesleri yetmedi... Ama yine de Beşiktaş'ın futbol oynama isteği, rakibi oynatmama isteğinden daha fazlaydı... Hakem Mustafa Çulcu'nun her an meydan savaşı çıkmasına çanak tuttuğu maçta, eğer hastanelik futbolcu olmamışsa şükretmek gerekir... Seyircinin de tesirinde kalan Çulcu, futbol oyun kurallarından çok kendi kuralsızlığını sahaya yaydı... Çulcu'nun bu yönetiminden yüz bulan bazı futbolcular da meslekdaşlarına bazen hiç acımadı... Lucescu'nun artık, "İdeal 11'im bu" dediği kadro 100. yılda şampiyonluğa kilitlenmiş seyircisinin coşkusuyla fırtına gibi girdi maça... Pancu'nun üzerine yıkılmış orta saha organizasyonunda, Tayfur ve Yasin'in desteği de gözardı edilmedi... İbrahim'in o deli dolu sol kanat ataklarında en iyi netice korner oldu hep... Sarajevo'ya attığı müthiş golün coşkusuyla İbrahim, Lucescu'nun dediğini değil, kendi bildiğini okudu... Sergen her türlü ağırlığına ve gaz kesiciliğine rağmen top ayağına her geldiğinde bir tehlikenin fitilleyicisi oldu... Tribünleri ayağa kaldıran "Ahlarda vahlarda" hep Sergen'in imzası vardı... 51.dakikaya kadar kendi halinde giden karşılaşma bu anda oyuna giren İlhan'la şenlendi... Beşiktaş ataklarını ve baskısını artırırken G.Antep defansı ise bunalımlara girdi... Ama bu arada kırmızı-siyahlıların oyun disiplini anlayışlarına da şapka çıkartmak gerekirdi... Yardımlaşma, mücadele ve futbolun gereklerini sahaya yansıtmaları G.Antep'in dün dört dörtlük yanıydı... Eğer hakem Çulcu'nun oyunu katletme anlayışı olmasaydı, dün İnönü Stadı'nda unutulmaz bir 90 dakika yaşanacaktı... Bu güzellik bir başka bahara kaldı...