Daum, enkaz mı bıraktı?

A -
A +

Beşiktaş'ta, iki sezon...Bir şampiyonluk bir ikincilik... F.Bahçe'de iki ayrı dönem 4 sezon... 2 şampiyonluk, 2 ikincilik... Avrupa arenasında 20 maç... 7 galibiyet, 10 yenilgi, 3 beraberlik ve toplam 24 puan... Ve onun yerine gelişi, getirilişi ayıplarla dolu Aykut Kocaman... Avrupa hayali bitti... Ligde kör topal gidiyor F.Bahçe... Bu tablo şunu gösteriyor... Daum'un tırnağı bile olamamış Aykut Kocaman... Medyada müthiş bir hemşerilik desteği alan Kocaman, F.Bahçe'nin hayallerini söndüren adam şu anda... Ona sorsanız sanki "enkaz" devralmış... 5 yıldan beri problemler içinde yüzen bir F.Bahçe düşmüş avucunun içine... Bu yüzdenmiş bütün sıkıntılar, erken vedalar, ligde takılmalar... Aykut Kocaman'ın İstanbulspor, Malatya, Konya ve Ankaraspor'daki çalışmalarını, ustalık için yeterli gören ve onu, Türkiye'nin en pahallı, en büyük seyirci kitlesine sahip takımın başına getiren Başkan Aziz Yıldırım, daha birkaç gün önce "Aykut'un sonuna kadar arkasındayım" dedi... Tarih; 28 Ağustos 2010... Sakın unutmayın bu günü... Çünkü en yakın zamanda "arkasındayım" denilerek bir çırpıda uçurumdan atılan teknik direktörlerin sonuncusunun, başlangıç tarihi olabilir bu gün... Türkiye'de "arkada durmak" desteğinin (!) ne kadar tehlikeli olduğunu göreceğiz hepimiz... Yani "itmek ve tutmak" ne demekmiş; az sonra... Ah şu sahalar İnönü Stadyumu'nun hali içler acısı şimdi... Neden Metallica, Rock Konserleri, İstanbul'un Fethi Şenlikleri derken, Türkiye'nin en iyi zeminli stadını, bataklığa çevirdik... Üç kuruşluk para uğruna... Ankara 19 Mayıs Stadı da, aynı bahanelerle şimdi harabe... Trabzon, Manisa, Eskişehir "stadım var" diye böbürlenmesin... O tarlalarda futbol oynatmak cinayettir aslında... Şimdi sıra geldi Olimpiyat Stadı'na... 6 Eylül'de U2 konseri var; en az 110 bin kişi doluşacak... Tabii ulaşım nasıl olacak o ayrı bir konu... Ve 7 Eylül'den sonra Olimpiyat Stadı'nın da zeminine "El Fatiha" okuyacağız hep beraber... Üç kuruşluk menfaat için, virgül gibi eğilmek buna denir... Konserler şahane, statlar virane... Vah benim futbolum vah... Kördüğüm Dünya Basketbol Şampiyonası'na ev sahipliği yapmak, tabii ki göğüs kabartacak bir olay... Hele 18 bin kişilik Sinan Erdem Salonu'nu da bu vesile ile bitirmek, daha bir başka kazanç... Amma... Haftanın, herhangi bir gününde, herhangi bir saatinde bile "kördüğüm" olan trafiği ile Şirinevler'den geç geçebilirsen bakalım... Sinan Erdem Salonu buraya 200 metre... Gitmek neredeyse 200 yılını alıyor insanın... İstanbul'daki maçlar için 30 bin kişi otellerde rezervasyon yaptırdı... Bunlar ABD'yi Brezilya'yı, Hırvatistan'ı izlemek için Şirinevler'den Ataköy'e gitmeye çalışacak... Daha doğrusu, gitmek için savaşacak! Hele referandumun da yapılacağı 12 Eylül'deki finalin hengâmesini düşünemiyoruz... Barış Manço'nun şarkısı geldi birden aklımıza: "Trafik, trafik, kurban olam, yol ver geçem... Sinan Erdem Salonu'nu, yakından görem..." Ayna ayna... G.Saray'da en efendi diye bildiğimiz Neill bile, kendisine yapılan faul sonrası, rakibinin gırtlağına sarılıyor... Kewell, güçsüzlüğünün de verdiği psikolojik rahatsızlık nedeni ile devamlı hakem, rakip futbolcu ile uğraşmayı marifet sanıyor... Baros da bu modaya uyanlardan... Arda, tribünlerle bir dargın, bir barışık... Eğer Eskişehir karşılaşmasında Ivesa'nın ikramları olmasaydı, şimdi Rijkaard Hollanda'ya, bavullarıyla birlikte uçmuştu bile... Takım içindeki disiplinsizlik ve gerginlik, koca G.Saray'ı Avrupa'dan etti, ligde 3 maçta 2 yenilgi ile tanıştırdı... Ama bir de Beşiktaş'a bakınız... Guti ismi bile, rakip için ürkütücü... Madrid'deki 80 bin kişilik Santiago Bernabeu Stadı'ndan, 3 bin kişilik Karabük Stadı'na çıkarken bile ciddiyetini koruyor... Rakiple uğraşmak, dalaşmak yok... Sadece görevini yapıyor Guti... Büyüklük kompleksinden sıyrılmış bu futbolcu gibi, Quaresma da ligimizin en renkli ismi şu anda... Atılan tekmelere, bir defa olsun karşılık vermiyor, yine de elini uzatıyor rakibine... Aldığı paranın hakkını verebilmek için didiniyor sahada... Bir sporseverin dediği gibi Quaresma "Messi, Türkiye'ye gelinceye kadar, en iyisi bu" yakıştırmasına tıpatıp uyuyor... İşte G.Saray, işte Beşiktaş... Fark isimlerde değil asla... Sahadaki profesyonellerin davranışları, puan cetvelinin aynası. Kadro saçmalığı Kazakistan ve Belçika maçları için açıklanan milli takım kadrosunu duyduğumuzda, yine başımızı iki yana sallayıp "Tövbe tövbe" çektik defalarca... Hiddink'e bozulmak istedik ama galiba onun günahı, bu seçim işini yardımcısı Oğuz Çetin'e bırakmaktı sadece... Oğuz Çetin de, meydanı fazla boş bulunca, aldı kalemi eline, yaz babam yaz... Ama yazdıklarını anlayabilene aşk olsun... Gökhan Zan, Sabri, Kazım, takımlarında yok ama davet var... Rijkaard'ın bile ağzı açık kalmış Sabri'nin kadroya alınmasına... "Sakat olmasa ben oynatacağım" diye feryat ediyor... Peki, kriter nedir, milli takım kadrosuna girmek için? En adil olunması gereken yerde, en adaletsiz seçim yapanlar, olası bir kötü senaryoda, yanlarında tek bir dost bulamazlar bu durumda... Çünkü onlar, bindiği dalı kesen adamdan farksızlar... Formunun zirvesindekiler uzakta, sakatlar, forma bulamayanlar milli takımda... Sizlere kimse inanmaz bu gidişle... Ve kimse alkışlamaz bu milli takımı "Benim takımım" diye...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.