Sporda Şiddeti Önleme Kanunu'nun 55. Maddesi" daha dün herkesin alkışladığı ve mutlaka gerekli diye düşündüğü bir yaptırımken, bugün, daha bu kanunun uygulanmasına geçilmeden, kaldırılması için Kulüpler Birliği ve Federasyon kol kola girdi: "Şike varsa, sadece yöneticiyi cezalandıralım." Olur, emriniz başımız üstüne... Ortalıkta bir "ayarlama" var ise bu kimin için yapılıyor? Takım için... Eee "kârı paylaşıp, zarara ortak olmamak" gibi bir adaletsizliğe eğer 55. Maddeye onay veren TBMM, "Hata yapmışız, kulüpler haklı, düşme olmasın" diye değişikliğe gittiği anda, bu değişiklik, Türk futbolunu asla geri dönülmeyecek bir yola sokacaktır. Kanunlar oyuncak değildir ki... Beğenmedim, haydi yeniden yapalım... Ne güzel iş ya... Bu "3 kişiyi kıtır kıtır kesen" katilin "Aslında onları öldürmek istemedim ama falanca için yaptım" diyerek adaletten medet umması ile eş değerdir! Kaçabiliyorsa, bırakın kaçsın o katil o zaman... Ya da, şike yapana da, takımına da ceza vermeyelim... Kimse takım düşmesini istemiyor bu ülkede... Ama kimse, bakana diz çöküp, 55. Maddenin kalkması için yalvaran; borç içinde yaptıkları efeliklerin vebalini, ek ücret talepleri ile örtbas etmeye çalışan; özetle "Hep bana" anlayışındaki başkanları da istemiyor bu ülkede... Bu da böyle biline... Galiba, biraz suçluyuz! Bazı insanlar vardır... Tıpkı, depremde yıkıntıların altında sağ kalabilse de sesini duyuramayan... Ya da duyurmak istediği sesi kulaklara ulaştıramayan... Yaptıkları hizmetleri hiçbir gün "Ben yaptım" diye dile getirmeyen spor dünyasının içinden gelip geçenleri, nedense hızla unutmaya çok bayılıyoruz. Mehmet Atalay gibi, tüm federasyonların özerk olması adına, o zaman başında bulunduğu GSGM makamını bile hiçe sayanların kalplerde bıraktığı izler, kolay kolay silinecek izler midir? Ve Atalay'ın ardından Yunus Akgül... Bizim mesleğin iki insanının, adam gibi duruşları, gelecek nesillerin de örnek alacağı isimler olmalıdır. Bakan'ın rahat çalışması için, istifasını veren bir Yunus Akgül, gönül isterdi ki, istifasını sunduğu o bakan tarafından, tekrar daha iyi göreve getirilebilseydi... Onun istifa dilekçesini fırsata çevirmek ve "Artık sen kendi yoluna" demek Akgül'ün hizmetlerini bir yerde inkâr anlamına da gelmektedir. Atalay ve Akgül... Bizim mesleğin iki değerli ismi... Onlar; dallarını kıran ağacın, rüzgârı affetmesi gibi, toleranslı iki isim... Onlar; gülleri koparmaya çalışan çocukların ayakları altında ezilip giden papatyalar gibi iki çiçek... Onlar; gülerken yanındakileri de güldüren ama ağlarken yalnız kalan iki delikanlı... Acaba bu ikiliyi, yeterince alkışlayıp, sarmalayabildik mi? Yoksa, en kolayını seçip, sporun vefasızlık damgasını, alınlarına mı vurduk? Bir gün herkes hizaya gelecek Türkiye'nin şartlarına bir bakınız... Asgari ücret 659 TL. Başbakan'ın maaşı 11 bin 500 TL. Genel Kurmay Başkanı, 30 yıllık hizmeti sonrası emekli olduğunda maaşı 7 bin, ikramiyesi ise 90 bin TL. Yani, dışarıdan bulup getirdiğimiz sıradan bir futbolcunun sadece iki karşılaşmada aldığı paraya bile yetişemiyor, bizim orgeneral... G.Saraylı Melo örneğinden yola çıkarsak... Her maç başı 30 bin euro... Ayrıca 3,5 milyon euro da yıllık maaşı cebine indiriyor bu arkadaş... Geneline baktığımızda, ayda ortalama 330 bin euro maaş eder bu... Yani Türk parasına vurduğumuzda aylığı 825 bin TL' ye gelir basit hesapla... Şimdi elin oğlu, bizim euroları alıp gidiyor, biz arkasından mel mel bakıyoruz... Verdiği hizmet ne peki? İki çalım, iki gol... Türkiye'ye katkısı ne? Hiç... Ve bir Başbakan; 72 milyon insandan sorumlu o Başbakan; her gün kafasında binbir sorunla uyanıp, onları çözmeye çalışan bir Başbakan, 11 bin TL'ye talim edecek bu ülkede öyle mi? Bu dengesiz yaşam şartlarında, borç açığına bakmadan, sanki kendi ceplerinden milyon euroları veriyormuş gibi ağalık taslayanlar, sonra da köşeye sıkıştıklarında "Para, para, para" diye Napolyon Bonaparte oluyorlar. Keşke o Napolyon'lar arada bir de "Zafer, zafer, zafer" diye nara atabilseler... Bizden söylemesi! Beklediğimiz lig nihayet hafta sonu start alacak... Ama esas beklediğimiz ise lig değil... Ligin kötü bonusları... Bir defa, başta F.Bahçe olmak üzere, takımların deplasmanda müthiş bir seyirci baskısı altında kalacağı gün gibi aşikâr... Futbol Federasyonu, F.Bahçe'nin isteği doğrultusunda, yeni aldığı karar ile "şike ve teşvik primi" ile ilgili tezahüratları, küfür kapsamına alarak cezalandıracak... Bu şu demektir... Bu sezon bol bol saha kapatma ve seyircisiz maçlara hazır olunuz... Ama Federasyonun esas disipline etmesi gereken bir anons meselesi var.Eğer bu işe bir standart gelmezse, başka işlerle uğraşmasın Federasyon... Kadrolar açıklanırken misafir takımın karambola getirilip, ev sahibininkini ağdalı ağdalı ilan edilmesi; yine ev sahibinin attığı golden sonraki hoparlörlerden aşırı coşku ifadelerinin önüne geçilmezse, tribün olayları alır başını gider. Ve bir de, maç başında olduğu gibi, maç sonunda da, başta teknik direktörlerin ve futbolcuların, yeneni kutlaması ve dostça sahadan ayrılması sağlanmalıdır. Göreceksiniz, statlardaki gergin atmosfer yarı yarıya azalacaktır... Bizden söylemesi...