Yoo... Bu olay, sıradan bir olay değil... Türk futboluna mal olmuş iki yıldızın, aralarındaki bir gizli anlaşma, tarafların biri vasıtası ile kamuoyunda paylaşılmışsa, artık bu olayın gizliliği ve saklanması konusundaki "namus sözü" yerini paylaşıma bırakmıştır. Üstelik o iki yıldızın kendi aralarındaki "hatır şikesi" Türkiye'nin iki büyük kulübünü de derinden yaralamışsa, bu olay öyle "oldu bittiye" getirilemez! O, BAŞKAYDI... Bugün futbolun 25 yılını gerek seyir, gerek görev ve gerekse bizzat içinde yaşamışların hangisine sorarsanız sorun, Tanju Çolak, gelmiş geçmiş en büyük golcüler sınıfının mümessilidir. Attığı gollerin değeri, estetiği ve getirisi, kitaplara konu olacak kadar büyüktür. Ve bugün, hâlâ daha yeri doldurulmamış, en önemli, en büyük ve en unutulmaz isimdir Tanju Çolak... BİR KONUŞTU, PİR KONUŞTU... Geçtiğimiz günlerde, Çukurova Üniversite'sinin düzenlediği bir panelde konuşan Tanju Çolak, "En iyi dostlarımdan birisi olan Rıdvan Dilmen, bir G.Saray-F.Bahçe maçında benden kendilerine yenilmemizi istedi. Ben de, puanımız iyi olduğu için kabul ettim" dedi. "Futbolda çok büyük para dönüyor, o yüzden kim şike yok diyorsa yalan söylüyor" diye de üstüne basa basa konuyu açan Tanju, bu konuşmaları, medyaya yansıdığı anda, işi yalanlamaya kalktı. Kalktı ama büyük bir basın olayı yakalayan İHA, görüntüleri servise sunuverdi. Gözden geçirmek... Merak eden, internet sitelerine düşen İHA'nın o müthiş habercilik kokan görüntülerini, dilediği kadar izleyebilir. Bu işin yalanla, dolanla atlatılabileceğini kimse zannetmesin. Olayın kahramanları, bir tarafta, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden Tanju Çolak, diğeri de televizyonlarda futbol adına, fair-play adına ahkâm kesen Rıdvan Dilmen... Haa, Rıdvan "Ben böyle bir şey demedim" dediği anda, olay kendisi açısından bitmiştir. Amma... En has dostunun, kendisini böylesine ateşe attığı bir ortamda Rıdvan'ın, Tanju ile olan dostluğunu yeniden gözden geçirmesi gerekir. Vay, vay, vay... Biz zamanında kimleri alkışlamış, kimleri "baş tacı" yapmışız ya... Günaydın... Şampiyonluğa, düne kadar en yakın takım olan Sivasspor'da, son iki haftadaki çöküşün nedeni, teknik direktör Bülent Uygun'a fatura edildi. Kırmızı-beyazlı takımın taraftarları, internet sitelerinde "Kulüpteki herkesi kendi işleri ile uğraşmaya" çağırdı. Örneğin futbolcusuna, "Uzatılan her mikrofona konuşmayın" dendi. Teknik direktör Bülent Uygun'a "Sen sadece kendi işine bak... Kendini, bu kulübün başkanı, yöneticisi gibi görme" diye ikazda bulunuldu. İVME KAYBI... Bunların hepsi doğru aslında... Şunu kabul edelim önce... Sivasspor'un bugünlere gelmesindeki en büyük sebep, Bülent Uygun'dur... Çünkü bu takımı o kurdu... O kaynaştırdı... O taktik verip, sahaya çıkardı... İki sezondur, zirvede gezen Sivasspor, Bülent Uygun'a çok şey borçludur, bu yüzden... Ama Bülent Uygun, Sivasspor'un hızlı yükselişi yanında, hızlı bir ivme kaybına da uğrayan kişidir. Atı alan... Sahada kulübeyi darmadağın eden, hakemin burnuna kadar gidip horozlanan, futbol dışı, tıbbi konularda bile ders vermeye çalışan Bülent Uygun, nedense birden sevimliliğini kaybetti. Saha içindeki takımın, akordu bozuldu... En olmadık zamanda, üst üste puanlar kaybedildi... Öyle ki, şampiyonluğun bir numaralı adayı iken, şimdi Şampiyonlar Ligi bile uzak görülür oldu. İşte bütün bunlar, yetki sınırlarının iyi çizilmediği Sivasspor'da herkesin görevi dışına çıkmasının bir aynasıdır. Şimdi önce taraftar uyandı... "Ağzı olan konuşmasın" dedi. Ve başkanı, yönetimi göreve davet etti. Bize de söylenecek tek söz kaldı: "Günaydın..."