Yaşam felsefesinin kimine çok ters, kimine de çok uygun geldiği F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, geçen hafta ortaya öyle bir tartışma konusu attı ki; kimse bunun içinden, çıkamaz hale geldi... Gümrüklerden, kontrolsüz geçmek gibi bir istekle eş değer görünen "alabildiğin kadar yabancı al" prensibini, Türkiye'de tek uygulayabilecek kulüp olduğunu ispat etmek için, herkese meydan F.Bahçe Başkanı'nın, "tacir mi" yoksa "hayalci mi" olduğunu bekleyip göreceğiz... *** Riski seven, bunu da paranın ve etrafının gücünden alan Yıldırım, bu arzusunu ve düşüncesini keşke Schalke 04 yenilgisinden önce yapabilseydi... Çünkü, F.Bahçe'yi, Şampiyonlar Ligi'nden uzaklaştıran bir mağlubiyet sonrası, taraftarına şirin gözükebilmek için "sınırsız yabancı" iddiasını ortaya atmak, Yıldırım'ın, bazı hatalarını örtmesi anlamında da algılandı Türkiye'de... Devletin, 100 trilyonluk borçlarını bir çırpıda sildiği "3 büyüklerin" sırtlarından alınan bu büyük yükün şımarıklığı ve rahatlığı ile, yeniden bir "borç batağına" girmek istemeleri çok şaşırtıcı... Türk futbolcularını hiçe sayıp, kamuoyunda "paragöz" olarak göstermeleri, yabancı hayranlığı duyan kulüp başkanlarına hiç yakışmadı... Hadi "F.Bahçe'nin bir amacı var" diyelim... Kafalarında binbir tilki dolaşan Anadolu kulüplerinden, bu şartlar altında, Afrika'nın ormanlarından ucuz adamları bulup getirmek ve onları "işte size yabancı" diyerek taraftarının önüne atmaktan başka ne beklenebilir ki ? *** Saltanatları süresince borçtan korkmayan, gözü kara başkanların, sadece koltuklarını korumak uğruna, yabancı sınırlarının kalkmasını istemeleri, futbolumuzun içine konacak bir bombadır... Başta Aziz Yıldırım olmak üzere, onun gibi düşünenler, bilmelidir ki; şu anda müthiş yetkilerle donatılıp, omuzuna tüm apoletler takılmış Fatih Terim izin vermedikçe, yabancı kontenjanını kimse arttıramaz... Federasyon'un da, Terim'in fikirleri doğrultusunda hareket etmek isteyeceği ve bu hassas yabancı dengesinin korunması yolunda taviz vereceğini zannetmiyoruz... Milli Takım'a sağ ve sol bek bulamadığımız, kaleci sıkıntısı çektiğimiz, golcüleri mumla aradığımız bir devirde, yabancı hayranlığını sesli düşünmek, ortaya atmak, hiç de, yakışık olmayan bir durumdur... *** UEFA kriterlerinin hiçe sayıldığını, buna göre bütçe denetimlerinin ve transfer giderlerinin kılıfına uydurulduğunu herkes bilmesine rağmen, sessiz kalanların, borcun korkutmadığı, üstelik daha da cesaretlendirdiği bir ortamda, sanki çok önemli bir başarıya imza attıklarını zannetmeleri insanı üzüyor... Şimdi birilerinin ortaya çıkıp konuşması lazım: "Tamam kardeşim.... İstediğin kadar yabancı al..." "Ammaaa..." "Önce, 70 milyon, 90 milyon, 120 milyon dolarlık borçlarını öde... Transfer bedellerini erkekçe göster... Alacağın yabancının en az 25-30 defa ülkesinin milli formasını giymesini dikkate al... İşte o zaman izin sana" Var mı bu şartları kabul edecek bir kulüp... *** Bayan tuvaleti ve otoparkı olmayan stadlarıyla övünenler, sahalarının zemininde yürünemeyecek kadar çukurlar bulunan kulüpler, küfürü, şiddeti önlemek adına adım atamayanlar, neyinize sizin "Sınırsız yabancı" isteği? Hani "Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider tuvalete" misali, hep gösterişten yana olmak neyinize sizin? "Bizim borcumuz yok, hatta kasamızda trilyonlarımız var" diyenlerin seslerini de, bu arada duyar gibi oluyoruz... Onlara da soralım: "Paranız var da, bir şampiyonluğunuz niye yok?" Onlar sadece, yıllardır, taraftarını uyutup, koltuklarını korumak uğruna, ninni dinletirler herkese... Türk futbolunun kalkınma reçetesini, ellerinde tuttuklarını zannedenlerin, haksız rekabet ortamına sürüklenecek bir Türkiye Ligi'ni toprağa gömeceklerinden, vicdanları sızlamıyorsa, devam sallamaya.... Başarıyı "el şeyiyle!" yakalamak isteyenlerin yolu açık olsun... Onlar bilmelidir ki; "El ağzına bakan, yel ağzına bakar."