Futbol yöneticiliği ile "buğday, un ve değirmen" işlerini beraber götüren G.Birliği'nin 33 yıllık başkanı İlhan Cavcav'ı, şike ve teşvik olayları gündeme düştüğü günden beri hayretle izliyoruz... Zamanında F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın (tabiri caizse) en azılı muhalifi Cavcav; şu günlerde Yıldırım'a adeta aşık... Hatta "Aziz Yıldırım mahkûm olursa, 33 yıldır başkanlığını yaptığım G.Birliği'ni bırakırım" diyecek kadar tutkulu ona! Onun maksadını herkes biliyor aslında... "F.Bahçesiz lig olmaz" derken, telaşı F.Bahçesiz olmak değil, F.Bahçe olmazsa "havuzdaki" su çekilecek, endişesi kaplamış her yerini... Esas sıkıntısı Yıldırımsız kalmak değil, eksilecek havuz gelirleri... Üç kuruşa alıp, milyon eurolara, en iyi müşterisi F.Bahçe'ye satıp (bugüne kadar 13 futbolcu) kazandığı paraların sıcaklığını kaybedecek o... Telaş ondan, aşktan değil... Neymiş efendim "Sporda Şiddeti Önleme Yasası çıkarılırken, postu Meclise sermeliydik. Her aşamada görüşümüzü söylemeliydik. Maalesef hep seyirci kaldık" derken adama "Uyan da balığa gidelim" demezler mi? Şimdi tutmuş, çok parlak bir öneri gibi " yönetici suçluysa, ona ceza verelim, maçlara girmesin ama hapis cezası da olmasın" diye konuşup duruyor... Timsahın gözyaşları işte... Onun, Şeref Tribününden, zamanında karşı tribünlere yaptığı o malum kol işaretine ses çıkarılmaması, sanki her şeyin unutulduğu anlamına gelmesin... Türk sporunda, kim hileye, kim kanunsuzluğa, kim üçkâğıtçılığa bulaşmışsa cezasını çekmeli... Hiçbir günahı olmayan takımları, bir iki yönetici, bir iki futbolcu ile kim kirletmişse cezasını çekmeli... Şimdi Cavcav gibiler, ortaya çıkıp, birer "kanun yapıcı" gibi menfaatlerine dokunmayacak yasalar hayal ederse, kirlilik aynen sürüp, gider... Çünkü bu ülkede yaya geçidi yapmazsan, yayalar otobanın ortasından geçmeye devam eder... Tabii, tehlikeyi de hep yanında taşıyarak... Delikanlı Lugano! Ortada fol yok, yumurta yok... Sadece bir dedikodudur gidiyor... F.Bahçe'nin küme düşürüleceği kadar, hiç ceza almaması da gündemde... Ama daha gemi batmadan "belki batma ihtimali var" diye kaçan kaçana... Baksanıza, Lugano daha Türkiye'ye ayak basmadan ulak salıyor... "Bank Asya'da oynamam..." Gemideki farelerden ne farkı var bu gibilerinin... Nasıl F.Bahçeli bunlar... Her şeyleri para. Forma aşkı, renk aşkı, profesyonellik nerede peki? Zaten Lugano'ya alıştık biz... Her sezon başı, İtalya'ya transferini gündeme getirir... F.Bahçe'den üç- beş yüz bin euro daha fazla koparabilmek için... Yine aynı zarfı atıyor... Eyy F.Bahçe eyy... Kimlerle dans etmişsin bu zamana kadar, kimlerle? Lugano gibilerin ağlamaları önemli değil artık... Çünkü o ve onun gibiler, gerçek F.Bahçelilerin, Can Yücel'in satırlarındaki gibi "Utanılacak bir şey değildir ağlamak /Yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer" sözcüklerinin anlamını asla anlayamazlar ki... İşte size Emenike! Belki de, şu şike olaylarının gündeme oturmasına en büyük sebep olarak gösterilen kişi Emenike'dir... Çünkü F.Bahçe'nin Karabük deplasmanında bu futbolcu "hastayım, karnım ağrıyor" gibisinden bahanelerle, takımının kendisine en ihtiyaç duyduğu günde, forma giymek yerine, sevgilisiyle gezmek adına firar etmiştir... Sanki F.Bahçe Karabük'e senede 10 defa lig maçına geliyor... Hadi sakatsın diyelim... İnsan tribüne çıkar, en azından arkadaşlarına moral vermek adına maçı seyreder... Ama Emenike efendi, sahada yok, tribünde yok... Nerede peki? Sevgilisiyle İstanbul gezmesinde... Sarı-lacivertli takımın 9 milyon euro bonservis bedeli sayarak renklerine bağladığı ama o güzelim formayı bir maçta bile giymeden bu ülkeden, tıpkı 8 Mayıs'taki maçta firar eder gibi kaçan Emenike, kendisini yurt dışına attığı andan itibaren de, adeta bülbül kesildi: "Türkiye'den canımı kurtarmak için kaçtım!" "Türkiye'de hayatım tehlikedeydi!" Vay efendim vay... Bunları söyleyene bakınız... Daha dün, Afrika'nın Nijerya ormanlarında, vahşi hayvanlardan donsuz, ayakkabısız kaçan bu çulsuzun, Türkiye'de para babası olup; tüydükten sonra, çenesi nasıl da düştü... Bu Nijeryalı, ardında bıraktığı bir sürü dedikodu ve iddia ile yaşamaya devam edecek bundan sonra... Edecek ama Türkiye'ye bir daha adımını da atamayacak sanki... Eğer bir gün yanılma ile bu ülkeye ayak basarsa da; hayatımda tavuk kesmedim ama Emenike'nin, o düşmüş çenesine, bir yumruk atmak da boynumun borcu olsun... Bu nedenle, dört gözle yolunu bekliyorum Emenike'nin...