Her şeyin bir yeri yordamı vardır... Şakanın, ciddiyetin, protokolün ve samimiyetin... Hatta aşkı itiraf etmenin... Sevdiğini kucaklamanın... Nefreti haykırmanın... Saygının dozunu, sevdanın bereketini, üzüntünün gözyaşını bile rast gele ayarlayamazsınız... *** Fatih Terim, bu ülkenin en uçtaki hocalarından biridir... Beşiktaş'ın başındaki Mustafa Denizli, Türkiye'de küstürülen Şenol Güneş, biraz Ersun Yanal, biraz Ertuğrul Sağlam, Bülent Uygun, Rıza Çalımbay, Yılmaz Vural, Giray Bulak, Samet Aybaba ilk çırpıda aklımıza gelen teknik direktör listemizin "Top 10"daki isimleridir... Tabii, en fazla konuşulan ise şüphesiz Fatih Terim'dir bu günlerde... Ama onun kariyeri değil, cüzdanına giren paralar ilgisini çekiyor herkesin... Türkiye şartlarında, memura, işçiye, emekliye yapılan komik zamların "buçuklu" yüzdelerini görünce, Terim'in ikiye katlanan uçuk maaşı, tabii ki gündeme taş gibi oturacaktır halince... *** 70 milyonun geleceğinden sorumlu Başbakan'ının hak ettiği maaşın 30 misli fazlası lâyık görülen kişi, mutlaka bunu hak ediyor olmalıdır... Bizim ülkemizde, sadece bir iki hoca arasında gidip gelen "gelgitler" arasında, en şanslısı Fatih Terim'dir... Gitmesi düşünülürken, kalması için kucak açılan kişidir Terim... Flu görüntüde, net mukavele... Ne şanstır? Ne inançtır, ne ihtiyaçtır bu... Bugün sporla ilişkisi bulunan herkese sorunuz... Fatih Terim'in Milli Takımın başında kalmasını isteyenlerin sayısı, ağızdaki seyrek diş kadar azdır... Ya onun için söylenen sözler, düşünceler? Yok efendim, Ümit Milli Takımın başarısını, o kadrodan 4 futbolcuyu alarak engellemiş, yok efendim, Hami Mandıralı ve Abdullah Ercan gibi hocaların geleceğini karartmış, yok efendim, takımlarında yedek kalan futbolculardan kurduğu milli takımla, milletin beklentisini değil, kendi egosunu tatmin etmiş... *** Terim, tüm bu sevimsiz konuşmaları hak ediyor mu, bilemeyiz... Ama onun affedilmeyen gerçek hatası daha başka bize göre... O da, medyayı hiç dikkate almaması, takmaması... Onları hiçe sayması... İnatlaşması, haber alma özgürlüğünü kısıtlaması, daha doğrusu kendini bambaşka bir yere koyup, erişilmez bir nadide vazo gibi vitrine etmesi... Terim'in haklı olduğu konular da yok değil hani... Basın toplantılarına, sadece servislerde o an işi olmayanlar ve kameramanlarla işi idare etmeyi plânlayan medyamızın da suçu büyük burada... Bütün bunlar yapılmayınca da, uzaktan gazel okumaların muhatabı, basını "hiçe" sayan bir kimlik içinde, tabii ki, takımlarındaki yedekleri, sakatları, vazgeçemediği prensleri, kadroya alır, milli forma hasretiyle yanan gerçek neferleri unutur... *** Aslında şu anda kimsenin, Fatih Terim'in maaşını konuşma hakkı yok... Onu geçmişiyle hatırlamayıp, günümüz iticiliğinde gözümüzün önüne getirmemiz de yanlış... Hatalarını yüzüne vuramayan, medyayı aşağıladığında, gerekli cevapları bir tokat gibi yüzüne çarpamayanların, maaş konusu ile karavana atması hiç de hoş değil... Varsın, deve yüküyle götürsün... Varsın, Bodrum'da tüm evler beyaz iken, o farklılık adına evini başka renklere boyatsın... Varsın, Emre gibi Türk medyasına, en ağır hakareti yapan müzmin sakata, kol kanat gersin, onu ay-yıldızlı formaya kaptan yapsın... Varsın, basın toplantılarında birisinin telefonu çaldı diye, o toplantıyı takip eden diğerlerini hiçe sayıp, kalkıp gitsin... Varsın, başkalarının fikirlerini kulak arkası etsin... Bunların hepsi, onun kendi çizeceği yol haritası... Amma... Unutmasın ki; Milli Takım hepimizin... O ay-yıldızlı forma, kaprisin, inatlaşmanın, dargınlıkların ve hak etmeyenlerin yeri değildir... Çünkü bu millet, en az Fatih Terim kadar o renkleri sevmektedir... Ve de saygının dozunu bilecek; nefretle, sevgiyi karıştırmayacak kadar da dikkatlidir...