Basketbol, spor sayfalarında, futbolu arada sırada tahtından indiren tek spor dalı... Eskiden, sayfalarda daha geniş yer bulmasının en önemli nedeni, salon sporunun kibarlığını, üstünde taşımasıydı... Çünkü bir zamanlar basketbolu izlemeye gitmek, bir konser ve film galasının heyecanını taşıyordu... Ya şimdi? İpini koparanın, eline geçeni attığı, salon bastığı, sporcu dövdüğü, yöneticilerin herkesten önce salondan kaçtığı bir spor şimdi basketbol... *** Efes Pilsen, anasının ak sütü gibi helal bir şampiyonluğa imza atan son liderimiz... Ama bu başarıya imza attığı gün, sevincinin kursağında kalması ve mutluluğunu doya doya yaşayacağı en anlamlı günde tekme, küfür, yumruk eşliğinde, linç girişiminde bulunulan bir buruk şampiyon o... Bir basketbol salonunun güvenliğini çocuksu ve amigo anlayışı ile korumaya çalışan, hatta olayların içinde gözüken koruma anlayışının doğurduğu boşluktan faydalanan yüzlerce çapulcu, milyonların gözü önünde bir final maçının sonunda terbiyesizlikleriyle doruğa çıktı... Oysa o gün, Efes Pilsen şampiyonluk kupasını alıp, taraftarını selamlayacak ve gururla soyunma odasının yolunu tutacaktı... Heyhat... *** Bir federasyon başkanı düşünün... Belki "kupa veririm"diye salonda yerini almış, adam gibi maçı izliyor... Ama ne zaman ki, F.Bahçe'nin mağlubiyeti kesinlik kazanıyor, ne zaman ki, seyircilerin öfkesi tavan yapıyor, en kolay çareyi seçiyor o... Salondan tüymek! "Çıkmak" sözcüğünü kullanmak gerekir burada ama o resmen tüyüyor... Bir şampiyon takımı linç etme girişimini sadece seyrediyor... O şampiyonun beklediği kupasını vermeye ise cesaret edemiyor... Basketbolun en tepesindeki adam, sadece kendisini düşünerek ve kendisini seçtiren bir başkanın sempatisini kazanmak adına kaçıyor, kaçıyor... Ve o adam, hâlâ daha basketbolun başında... O adam, sadece sınıfta kalmadı... O adamın adı sanı da, artık basketbol severlerin kalbinde kalmadı... İşin en kötüsü, o adama basının, basketbol severin, basketbolcunun ve Türk Sporunun saygısı kalmadı... Bu defa gerçekten kırıldı Beşiktaş'ın, dokunsan bir tarafı kırılan futbolcusu Gökhan Zan, kaşla göz arasında G.Saraylı oldu... Siyah-beyazlı takım, bonservisi elinde olan, ligin son 6 haftasında inanılmaz özveri ile oynayıp, takımını şampiyonluğa taşıyan "Cam adamı" tuzla buz etti adeta... Giden sadece futbolcu değil ki... Giden bir takımın kaptanı aynı zamanda... Giden, Türkiye şartlarında, zor bulunan stoperlerin en iyisi ve en millisi... İşte bu delikanlı, G.Saray'ın ocağına, bonservis bedelsiz ama en önemlisi kalbi kırık gönderildi... Kırılan camlar bir yerde yapıştırılır, eskisi gibi olmasa da tamir edilir... Ama ya Gökhan Zan'ın kırılan kalbi? G.Sarayla dalga geçen Brezilyalı Lincoln, kendisinden bekleneni yaptı ve bir sezon açılışına daha gelmedi... Adam ağa ya... Adam paşa ya... Adam kafasına göre takılır ya... Deplasmanlara gitmez ya... Adam yedek kaldığında sakatım der ya... İşte bu adam Lincoln... Türk futbolundaki en nazlı, en kaprisli ve en pataklanacak adam... *** G.Saray Yönetimi yıllardan beri, bu adamın bir gün olsun futbol oynamasını beklerken yaşlandı adeta... Sakalları uzadı, ömürleri kısaldı... Ama Lincoln'e, bir gün olsun sözünü geçiremedi... Ve ondan bir iki maç haricinde, verim alamadı... Tüm bunlara rağmen o yönetim, Lincoln'ün kulağını bir kere bile çekemedi, azarlayamadı... Sembolik cezalarla adam etmeye çalıştı... Onun adam olmaya niyeti yoktu ki... O hâlâ, annesi babası tarafından şımartılan bir bebek gibi görüyor... Ve kendini bilmez de, bulunmaz Hint kumaşı gibi nazlanmaya devam ediyor... *** Kalli, Skibbe, Bülent Korkmaz'ı hiç takmayan, şimdi de Rijkaard'a da adeta gözdağı veren Lincoln'e, bundan böyle forma verecek her kimse, G.Saray'a ihanet etmişçesine suç işlemiş olacaktır... Takımını, en önemli maçlarında kaprisleriyle yalnız bırakan Brezilyalıdan, şu saatten sonra fayda beklemek, 90 yaşındaki kadından üçüz çocuk beklemekle eş değerdir... Haa... Gözü hâlâ daha Lincoln'ün yolunu gözleyen yöneticiler varsa, onlara da yazıklar olsun... O yöneticilerin, takımdaki gerçek profesyonellerin emeğine sporculuğuna saygı göstermek, birinci vazifeleri olmalıdır... Ve en önemlisi de Lincoln'ün arkasına tenekeler bağlayıp göndermelidir... Belki o zaman G.Saray'da yönetici olmanın farkına varırlar...