Bazı "cin" gibi çocuklar vardır... Hani, akranları daha ilkokula başlamış, harfleri sökemezken, bazıları "Alfabe" değil, roman okumaya başlar... Fikir beyan eder... Oysa o, daha ağzı süt kokarken "Büyümüş de, küçülmüş" yakıştırması yapılan bir tartışılır konuma gelmiştir... Tabii bunun adı yetenektir... Allah vergisidir... *** Futbolculuk yaşantısında hep "10 numara" performansı, duruşu ve çalışkanlığı ile Türk futboluna her yönden damga vurmuş Bülent Korkmaz, şimdi teknik direktörlük basamaklarını üçer-beşer atlayarak çıkıyor... Belki kısmet, belki, gerçekten bu alanda aranılan bir isim olması yüzünden o şimdi, G.Saray'ın teknik direktörü... Bordeaux'yu UEFA'dan eleyen, Konya deplasmanında öyle veya böyle G.Saray'a 3 puan kazandıran bir hoca şimdi... Kendisine bir jübileyi çok gören yönetim, gözü kapalı ona takımı teslim ederken, belki bir diyet, belki bir vefa, belki de, bu işi "en iyi yapacak yerli" diye, kollarını açtı... Sardı sarmaladı... İhtiyaçtan veya mecburiyetten... Fark etmez... EK GÖREV Bülent Korkmaz'ın heyecanını anlamamak elde değil... Dünyanın ve Türkiye'nin sayılı hocaları dururken, kendisine davetiye çıkarılan G.Saray'da, çok iyi işler yapmaya mecbur Bülent Kormaz'ın; Terim, Denizli gibi bu işin erbaplarının yanında, yerinde duramayan fizik yapısı ve heyecanı ile bazı okları göğüslemesi o kadar kolay olmayacaktır... Karşılaşmaları kulübeden değil, taç çizgisinin kenarında, ıslık çalarak, futbolcuların saha içinde, santimine kadar duracağı yeri işaret ederek, auta giden, yanlış verilen, çalım yenilen her hareketi alkışlayarak "gaz veren" Bülent Korkmaz'ın yüklendiği en büyük görev, aslında genç Türk hocaların, 3 büyüklerde başarıyı yakalayacaklarını ispat etmek olacaktır... Şimdi onun, Rıza Çalımbay, Ertuğrul Sağlam, Rıdvan Dilmen, Oğuz Çetin gibi, bu şansı iyi kullanamamış isimlerin üzerindeki olumsuzlukları da silme görevi var... Yoksa, Kayseri Erciyesspor dışında, başarıyı yakalayamamış; bunun yanında, bir iki maçta yollarını ayırdığı diğer takımlarda bıraktığı kötü izlenimler, Bülent'in kabusu olmaya devam edecektir... >> Golcü bolluğunda sıkıntı Trabzonspor, en son 25 yıl önce yakaladığı ve İstanbul'un elinden aldığı şampiyonluk sevdasına bu sezon çok yaklaştı... Yepyeni bir kadro, bu işe inanmış bir başkan ve yönetim, tekrar havaya girmiş bir şehir... Şu anda puan cetvelinde lig ikincisi pozisyonunu koruyor... Elinde Gökhan Ünal, Umut, Yattara, İsaac; arkalarında Selçuk, Colman gibi golcülük vasıfları yüksek futbolcular var... Ama bakınız puan cetveline... Lig ikincisi Trabzonspor'un attığı gol sayısı, ligin sondan ikincisi Kocaelispor'un attığı gol sayısına eşit... İkisi de 30'ar golü zor bulmuş... Ama birisi şampiyonluk, diğeri can derdinde... Bu işte bir terslik yok mu? >> Yine azdılar Türkiye'de, maça giderken ailesiyle vedalaşan "Gitmek var, dönmek yok" anlayışı ile büyük fedakârlıklarla statlara koşanların o korkuları "Duraklama dönemine" girdi diye, sevinmiştik... O sahaya, eve nasıl döneceğini hesap etmeden, sağ pabucunu atan, taksitle aldığı cep telefonunu, çakmağını, evinin anahtarlığını fırlatanları, biraz olsun unutmuştuk... İnönü tribünlerindeki cinayet için "Son olsun" diye dua etmiştik... Saracoğlu'nda sıkılan kurşunlardan, ucuz kurtulmanın bahtiyarlığını yaşamıştık... Ama şimdi bir "maganda" elinde sustalısı ile kabadayılığın gövde gösterisini ekranlara taşıyor... Ve bir "cahil maganda da" Ankara'da havalandırma kapağını, futbolcuya yaralama kastıyla atıyor... Yakında, evden kızartma tenceresi, ekmek tahtası, saksı getirip, onları da sahaya fırlatırlarsa, kimse şaşmasın... Çünkü bunlar eşektir... Kokmuşa nasıl tuz fayda etmezse, bu eşeklere de söz geçmez ki... Ve bu eşekler, dövme ile at olmazlar ki...