Ne çok profesörümüz varmış... Ne çok teknik direktör... Ve ne çok akıl hocamız... Sahnede yer kalmadı, bu bilmişler yüzünden... Artistler topluluğunun, iş bittikten sonra "yol gösterme ve ahkam kesme" bolluğunda yüzüyoruz... Kulaçlarımız yoruluncaya kadar da, yüzeceğiz galiba... *** G.Saray'ın şampiyonluğuna kimse lâf etmiyor... Önce bunu belirtelim... Sevgili Ümit Aktan'ın dediği gibi "Mum ışığından, gün ışığına" bir yükseliş onların ki... İnanmışlığın, yürekten oynamanın, bittiği denilen anda, dirilişin bir zaferidir G.Saray'ın yaptığı güzellik.. Ama gazetelerde, çarşaf çarşaf, G.Saray'ın şampiyonluğu değil, F.Bahçe'nin durumunun masaya yatırılışı var karşımızda... Bu takımı "Başarısız" diye nitelendirenlerin, idam mangası gibi günahsız insanlara nişan alması, çok bildiklerinden değil, eski alışkanlıkları olan "karavana" atmalarından kaynaklanmaktadır... Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım... Kupa kaybetmek, tabii ki bir olumsuzluktur ama bu ligde, oyunun her dakikasında gol yolu bulabilen, rakibe bu endişeyi yaşatan, göz okşayan futboluyla, seyredenleri keyiflendiren bu F.Bahçe, başarısız mıdır Allah aşkına? Ama bizim profesörlere göre, Avrupa'da "hüsranla tanışan" G.Saray, lig şampiyonu olunca başarılı... Şampiyonlar Ligi'nde rakiplerine "el öptüren" hâttâ, finalist Chelsea'yi pisi pisine elinden kaçıran bu "Devler Ligi'nde" çeyrek finalist olmuş, Türkiye'de, şampiyonluğu kaçırmış F.Bahçe, başarısız haa... Geçen sezona göre 12 puan fazla toplamış; F.Bahçe'nin Trabzonspor'a yenilmesi sayesinde averajla UEFA piyangosu vurmuş Beşiktaş başarılı... Bu Beşiktaş'ı ligin iki maçında da devirmiş F.Bahçe başarısız haa... Başarının ve başarısızlığın ölçüsünü kafalarına göre değerlendirenlerin, daha önce söylediklerine bir bakın bakalım... Ve bir de, bugün söylediklerine... *** Futbolculuğu kadar beyefendiliği ile de, herkese kendini sevdiren, 34 lig maçında belki sadece 3-4 tanesinde hata yapan, eyyamdan uzak, inandığı futbolcusuna sarılan Zico mu beceriksizdi bu sezon? O Zico olmasaydı, Deivid, kim bilir kimin takımında yıldızdı şimdi... Semih'e gol kralı tacını giydiren, ona şans veren Zico değil miydi? Kaybolmuş Deniz'i, sonra da Selçuk'u orta saha beyni yapan Zico için, şimdi neden teneke çalınıyor ki? "Gitmesi çare mi " yoksa takımı tanımayan, tanıyıncaya kadar da "Atı alanın, Üsküdar'a geçeceği" bir sezona çanak tutmak mı çaredir? F.Bahçe'ye Avrupa'da, tarihinin en önemli başarılarını kazandırmış, göğsünü kabarttırmış, gurur apoleti takmış Zico'ya, ayıp ettiklerini hiç düşünmeyenlerin, profesörlük diploması geçerli midir daha ? *** Ve asıl büyük suçun üstüne yıkıldığı Başkan Aziz Yıldırım, gerçekten bu kadar eleştiriyi ve karalamayı hak ediyor mu ? Tesisse tesis, kurumlaşmaysa, alın size kurumlaşma... Onun gibi, kaç başkan tanıyorlar, Yıldırım'a dil uzatanlar... Onlara göre başarılı başkan, cebinden 40 milyon dolar verip, bunun büyük bir bölümünü CAS Mahkemesi'nin kararları doğrultusunda tazminat olarak ödeyen başkan mıdır? Şampiyonluğu kaçırmış futbolcularının tüm alacaklarını ödeyen... Para lâfının konuşulmadığı bir kulüp imal eden, gerektiğinde basına tepki gösteren, tek zevkinin, her sabah güvercinlerine, takla attırıp keyif çatmak olan, bu başkan mı başarısız, beceriksiz? Herkesin kızdığı ama "Keşke bizim başımızda da onun gibi birisi olsa" diyenler, bu ifadelerini sesli dile getirmezken, onu "G.Saray'ın şampiyonluğunu en fazla gören başkan" diye aşağılamaları ne kadar etik? *** Başarıyı ve başarısızlığı, kendi keşfettikleri terazide tartıp, kendilerini sarraf zannedenlerin tekelinden, futbolumuz kurtulmadığı sürece, ne takımlara hoca, ne de futbolcu bulabiliriz... Bir Alex Ferguson 22 yılını aynı takımda geçirirken, takımı M.United'ı her sezon şampiyon mu yapmıştır? İstikrarsızlığın kol gezdiği Türkiye'de, başarıyı sadece kupaya endeksleyenlerin, hâlâ daha geçerliliğini yitirmemesi, zor beğenmelerinin sonucu değil, onları bulunmaz Hint kumaşı gibi görenlerin alkışlamalarının doğurduğu sonuçtur... Kriterlerini kendileri yapıp, profesörlük cüppesini kendi terzisine diktirenlerin varlıkları, bizi medeni ülkelerdeki futbol anlayışından her geçen gün uzaklaştıran bir zehirdir... Kim ki, bu zehrin panzehirini bulacak, kim ki, futbol dünyasının reçetesini kendi bildiğine göre yazmayacak, işte o zaman, kulüplerdeki gerçek cengaverlerin, kıymeti anlaşılacaktır... Yoksa, bozuk saatin bile günde iki defa doğru gösterdiği vakit gibi, futbol bilmişleri, sadece kısır doğrular içinde, Türk futboluna kötülük eden çarkın, dişlileri olarak anılırlar...