Geçici sevgi

A -
A +

Bazen meraktan, bazen de kızgınlıktan (!) severiz insanları... Televizyonlarda, jüri üyelerinin yarısından fazlasına olan kinimize rağmen, saatlerce onların, yarışmacılara attığı fırçayı, topluma ters gelen konuşmalarını dinleriz... Meydanı boş bulan bu gibilere olan saygımız yüzünden, onlar yaptıkları saygısızlığın farkına varamaz... Sevildiklerini zannederler... "Yardımseverlik" adı altında, sevgi yumağını elinde tutan ama resmi evliliklerinin bile sayısını unutup, kendinden yarı yaş küçük delikanlılarla aşk kaçamakları yaparak, topluma kötü örnek birisi bile, bu ülkede seviliyor ve beğeniliyor... Anlamak o kadar zor ki... *** Dünya borsalarında yaşanan çöküşün uzantılarının, ülkemize de gelip yerleştiği şu günlerde, bunlar yetmiyormuş gibi, futbolumuzun yönetimi için başlatılan kavganın neticesi de, merakla bekleniyor... Bugün "Arkanızdayız" diyenlerin, bir çırpıda döneklik yapıp "Karşınızdayız" diye saf değiştirmelerine o kadar alıştık ki... Kim kimin dostu, kim kimin postunu yüzecek kadar kin ve öfke dolu, bunu önceden kestirmek çok zor... Haluk Ulusoy, bu ülkeye hizmet için kolları sıvayıp koltuğuna oturduğunda, kafasından geçen çoğu güzelliği, her şeye rağmen başarabilen kişidir... Onun elindeki "Dünya üçüncülüğü diplomasını" bile, burun kıvırarak alkışlamak istemeyenler, kıskançlıklarının verdiği cesaretle, şerefli bir belgeyi, sıradan bir kağıt parçası gibi göstermişler ve "Ne var ki bu diplomada" diyebilmişlerdir... Karalamanın da bir adabı vardır... Çamur atmanın bile bir usulü... Hele sevmemenin bile bir raconu vardır... Ama bizim ülkede, menfaat işbirlikçilerinin ortaklığı sayesinde, diplomalar, bir anda, kağıt parçasına dönüşür işte... *** "Erzik'i vatan haini ilân ederim" yağcılığı ile, federasyon başkanlığında görmek isteyen, eski hakem Toroğlu, neyin peşinde acaba? Adam FIFA'nın en üst makamında krallar gibi hayat sürerken, senenin 365 gününün 360 günü dünyayı dolaşırken, gittiği her ülkede, devlet başkanlarını bile imrendirecek protokolle karşılanırken, Toroğlu, kendi usulünce Erzik'i tehdit ediyor... Çünkü onun mantığı, bir zamanlar havuz işini bile halledememiş, buna rağmen dünya futboluna yön veren bir makama gelmiş birisini Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığı için "vazgeçilmez" görüyor... Erzik'in, her federasyon kaosunda ortalarda dolaşması, onu her ne kadar rahatsız etmese de, adının rütbe tenzili bir görev için düşünülmesi de, içten içten kemiriyordur aslında... Manşetler onunla, televizyon haberleri onunla... Kim rahatsızlık duyabilir ki? Reklamın iyisi kötüsü olmaz ama Erzik'in ortaya çıkıp "Varım" veya "Yokum" demesi gerekmez mi? "Seçime kadar konuşsunlar, gündemde kalayım" mantığı Erzik'e hiç yakışmayan bir üslup ve davranış tarzıdır... Çünkü kazandığı saygınlıklar, onu vazgeçilmez yapsa da, doğruyu baştan söylemek de, kendisinin ve sporumuzun hayrınadır... *** Bu güne kadar, televizyon yayın haklarından pay alıp, ayakta kalabilen takımlar, şimdi kandırılma kıskacında, saf değiştirmiş ve kendilerini bu günlere kadar yaşatan adama, sırt çevirmişlerdir... Bu nankörlüktür... 3 büyüklerin, daha iyi nemalanacakları gelecek dönemlerde, Anadolu'nun halinde maddi açıdan çok büyük bir değişiklik olacağını düşünmek hayalciliktir... Anadolu, her zaman 3 büyüklerin eğlencesi ve onların puan hanelerine kazanç getiren piyonlardır!.. Arada bir, kafa tutup, İstanbul ağalarından puan kapıp, onunla bayram edenler, şimdi ortaya konan oyunda da "rolcük" kaptık diye avunacaklardır... Halbuki, başrolün aktörleri, havuzdan kapmayı düşündükleri payların fazlalaşacağını düşünürken, adeta yağları erimekte ve el ovuşturmaktadırlar... Bütün bunlar sergilenirken, Erzik gibi isimlerin kullanılması üzüntü verici bir durumdur... Yapılan bir anlaşmayı bozmak için çırpınan yayın kuruluşlarının çabaları, bu çabalara ortak olan, daha doğrusu olmak zorunda bırakılan basının belli bir kesimi; sevildiklerini zannederek, vazgeçilmez olma yanılgısına düşmektedir... İşte insanı üzen bu "geçici sevgi" ortamıdır... "Kullanılma" ortamıdır... Ve "Kandırılma" ortamıdır... *** İşin gerçek yanına baktığımızda, karşımıza çıkan tablo, Türk futboluna yön verecek, yönetecek, en az "Dünya ikinciliğine" götürecek plânların patronu olacak kişiler, ne yazık ki, kendi hür iradeleri ile değil, başkaları tarafından elde edilecek rantın bir parçası ve oyuncağı olarak karşımıza çıkarılacaktır... Dünyanın her yerinde, kullanılanların, iş bittikten sonra bir mendil gibi atıldığı kaçınılmaz sonuçtur... Bu, ihtilallerde bile böyle olmuştur... Değiştirilen rejimlerde, ön saflarda çarpışanların sonu, hep hüsrandır... Sevildiklerini zannedenlerin, kullanıldıklarını anladıklarında, iş işten geçmiş olması, bir kısım hariç, kimseye mutluluk vermeyecektir... Aşklar vardır, içinde sadece sevginin tomurcukları olan... Aşklar vardır, hilesiz, hurdasız, saf... Ve aşklar vardır, buram buram menfaat kokan... Sevginin içinde, hile olmaz, hülle olmaz... Kandırma hiç olmaz... Nokta kadar menfaat için, virgül gibi eğilenlerin aşkla, sevgiyle işi olmaz... Onların olsa olsa, mutluluk göz yaşlarını değil, burunlarını silecekleri bir mendile ihtiyacı var... Bu tip mendiller de, bizde dilediğiniz kadar mevcut...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.