Güzelliklere balta !

A -
A +

Akdeniz ve Ege sularının birbirine karıştığı ve ayrı bir güzellik, berraklık ve doyumsuzluk kattığı yer Datça'dır. Bizlere Datça alışkanlığını damarlarımıza şırınga eden sevgili Veysel Serçe, şu anda hayat ve yaşam arasındaki mücadelesini inatla sürdürüyor. Onu tekrar aramızda görmek ümidimiz, ne yazık ki gün be gün tükeniyor. Veysel, Datça'nın en güzel yerindeki Dorya Oteli'nin bizlerdeki izlerini sanki bir nakış gibi ruhumuza işlerken, bu güzel kentten gelen haberlerle canımız sıkılıyor hep...  Datça'yı bilenlere değil, bilmeyenlere anlatmak gerek... Buranın denizini Türkiye'de hiç bir yerde bulamazsınız... Bir deniz, bu kadar mı berrak, bu kadar mı, insanları kucaklamak için kollarını açar insana... Yıllardır, Marmaris'ten kendisine ulaşılan yolun azizliğine uğramış Datça... Korkunç ama Gökova'nın doyumsuz manzarası ile içiçe kucaklaşmış yeşillikler arasında 70 kilometrenin çirkinliği kaybolup gitmiştir hep... Yola cesaret edemeyenler, 10 arabalık feribotlarla Bodrum'dan masmavi denizin havasını içlerine çeke çeke gitmeyi tercih ettiler bugüne kadar... Ama şimdi yol tamam... Datça turizmini sadece Avrupalılar'a değil, Türk insanına da açmayı bekliyor... Yalnız, burasının kalabalıklaşmasına mani olmaya çalışan zihniyetler de yok değil hani...  Ligimizin kıran kırana, burun farkıyla gittiği şu dönemde Datça hikayesi de nereden çıktı demeyin... Hem yatağında ecelle boğuşan gazeteci arkadaşımız, sevgili Veysel Serçe'yi hatırlamak, hem de düşüncelerinizi, sinirden, hırstan, kavgadan, kandan, şikeden ve küfürden biraz olsun uzaklaştırmak istedik... Baharın müjdecisi çiçekler, kuşlar ve yazın kapıya dayanan beklentisi, ülkemizdeki güzel şeyleri de çağrıştırdı bize... Ve aklımıza Datça geldi... Burayı bilenler, bilmeyenlere mutlaka anlatmalı, mutlaka bir defa olsun bu kenti görmesi için ısrar etmelidir... İnsanın en sıcak günde bile terlemediği, bunalmadığı ve burada geçen günlerin bitmesini hiç istemediği bir küçük kenttir Datça... İnsanlarının samimiyeti, deniz mahsulleri ve yemek çeşitlerinin bolluğu adeta başınızı döndürür... Datça'da, güzelliklerin tümünü bulursunuz... Denizi, güneşi, huzuru... Ama ne yazık ki, arada bir de olmadık turizm baltalanmasına şahit olursunuz...  Billurkent, Datça'nın en güzel yerinde, tüm ihtiyaçlara cevap veren tesisleriyle mükemmel bir tatil köyü... Balık ve doğanın insanoğluna sunduğu sayısız nimetlerin çok özel imkânlarından biri burası... Billurkent'in, sahile uzanan bölümü, halka açık bir alan... Yoldan geçenler, ağaç gölgesinde ve yemyeşil çimlerin üzerinde, denizin maviliğini burada, bir başka nakşederdi ruhuna... Para vermek yok, herşey bedava... Sadece, iste ve faydalan... Şimdi bu sahile sakın uğramayın... Çünkü burası bir inat uğruna, kaymakamlığın hırslı takibi ve emriyle yerle bir edildi... Şu halini sakın görmeyin... 3 milyarlık bağış uğruna, 500 milyarlık zarar, tesis katliamı ve doğa cinayeti ne yazık ki, Datça'da da işlendi... Sebebi komik şeyler, burada yazmak bile insanı çileden çıkarıyor... Türkiye'deki mevzuat ve bağış olayları, ne yazık ki Datça'ya da uğramadan edememiş...  Spordaki çirkinliklerden bir gün olsun uzaklaşalım derken bile, yine kendimizi bir çarpıklığın içinde buluyoruz... Türkiye'de herkesin siniri tepesinde bu devirde... Bir sigara paketine adamı kuşbaşı yapmaktan tutun da, bahane uydurup, güzelim ağaçları talaş yapmaya kadar, çarpıklıklar içindeyiz... Tribünlerde ateşliyiz... Saha içinde vahşiyiz... Protokolda inatçıyız... Güzelliklere balta vurmakta da, üstümüze yok hani... Yoksulluk sınırının 1 milyar liraya dayandığı bu ülkede, insanlarımızın sonunun nereye gittiğini bir bilen varsa, lütfen bir adım öne çıksın... Çirkinliğe davetiye çıkaran, yeryüzündeki tek ülkeyiz, inanın...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.