Hani Pekin Olimpiyatlarına giderken hava basmıştık ya: "68 sporcu ile katılıyoruz" diye... Katıldık da ne oldu sanki? 1 altın (güreş) 4 gümüş (atletizm, tekvando, halter) ve 3 bronz (boks, tekvando, güreş) toplamda 8 madalya... 68 sporcunun ve bir o kadar da teknik adam, yönetici ve yetkilinin akın akın gittiği Pekin'den 37. olarak dönmedik mi? Kazanılan 10 madalya kimi mutlu etti? Böyle düşünmeyelim sakın... Mutlu olan o kadar çok insan var ki! *** Şu günlerde, her spor dalında peş peşe federasyon seçimleri yapılıyor. Kimler aday bir bakın... Pekin'de sanki altın madalya bırakmadığını zannedenler... Utançlarından, şerefleriyle görevi bırakması gerekenler, yeniden adaylıklarını koyuyor ve ne yazık ki hepsi kazanıyor. Kaybeden Türkiye olmuş umurlarında mı? Pekin'de nal toplanmış onlara ne? Demek ki, kendilerini başarılı gördükleri bir tutanak var. Demek ki, onlardan başka bu işi iyi yapacak kimse yok. 20 yıl, aynı görevde kalan birisinin, ya ulema olması, ya da başkanı olduğu spor dalında, hiç bir ülkeye madalya bırakmaması gerekir. Şu ana kadar 23 federasyonun seçimleri yapıldı. 19 başkan yerinde kaldı! Kürek, Beyzbol, Tenis ve bir de "Modern Pentatlon Federasyonu" başkanı koltuğunu devretti. Üzülmeyin büzülmeyin Türk Sporunun kurtuluşu için çareler aranıyor. Mesleğimizin içinden gelmiş Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'ın çırpınışları dışında, kim ne öneri getiriyor sofraya? Onun, özerklik konusundaki inanılmaz direncini, o özerk federasyonlar hak ediyor mu? Koltuk kavgalarının, bu delege sistemi ile yer değiştirmesi imkânsız aslında... Olimpiyatlar, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları, bir turistik seyahat kimliğinden çıkamadığı sürece, biz aynı federasyon başkanlarını "Gelen sanki, madalyaları mı toplayacak" mantığı içinde, bağrımıza basmaya (!) devam edeceğiz. Yatıp kalkıp, o beğenmediğimiz, tribünlerin ablukası altındaki futbolumuza dua edelim... Çünkü Türkiye, futbolla yatıp, futbolla kalkan, futbolu damarlarına şırınga eden bir zihniyetin çocukları ile dolu olduğu müddetçe, dertler, geçim sıkıntısı, işsizlik, faili mechul cinayetler, köşe kapmalar, koltuk çalmalar görmemezliğe gelinir. Hele bir de, televizyon ekranlarından, reyting uğruna, sokak kavgalarını en aşağılayıcı sözler, bakışlar ve atışmalarla yapanların bolluğunda, bize ne federasyonların gelip gidenlerinden... Hamam aynı, taslar aynı... Öyleyse... Bize ne kafileler halinde gidilip, nal toplayan sporcu ve onların başındakilerin seçim davalarından.. Bize ne bu batıl, atıl "böyle gelmiş, böyle gider" felsefesini, kendilerine kayıtsız şartsız prensip edinen, örümcek zihniyetlerden... Değer mi, büzülmeye, değer mi üzülmeye?