Çağdaşlık... Kapsadığı alan bakımından, tüm güzellikleri benliğinde toplayan, Türkçemiz'in zarif kelimelerinden biri... Çağdaş insan... Çağdaş anlayış... Çağdaş düşünce... Medeniyetin, koynuna aldığı karşılıklı dayanışmanın ifadesi, hep bu kelimede gizli değil mi? HHH Çağdaş dünya takımı olmak için, dolarları kuruş gibi harcayan F.Bahçe'deki "Yönetim anlayışı", çağdaşlığa hiç uymayan bir ivme çiziyor... Başkan Yıldırım, kendisine yan gözle bakan, lâf atan herkesi, camiadan silmek için büyük uğraş veriyor... Sadece, kendisine "yalancı" diyen Atilla Kıyat'a ve "şerefsiz" sözcüğünü kullanan Şadan Kalkavan'a gücü yetmiyor. Öte yandan "F.Bahçe'de kirli ilişkiler var" diyen Sadettin Saran, Haysiyet Divanı'nca 2 yıl genel kurul üyeliğinden uzaklaştırılıyor... Locası bile, başkalarına, yangından mal kaçırır gibi satılan Saran, şimdi F.Bahçe'de pasifize edilmiş durumda... Bir yanda, çağdaş bir kulüp profili çizeceksin... Bir yanda, çağdışı yöntemlerle kulüp yöneteceksin... Hukuk devletinde, hukuğun pek uğramadığı yönetim anlayışı ile çağdaşlığın aynı kulvarda koşması anlaşılır gibi değil... HHH Başkan Yıldırım'ın basın mesuplarına karşı tutumu mâlûm... Kravatsız resmini çeken foto muhabirine "Bu resmi gazetende bir yayınlatırsan..." diye başlatan sözcüklerle, hoş durmayan uyarılarda bulunması, başkanlık sıfatına yakışmayan en basit bir örnek... F.Bahçe antrenmanlarını bile akredite olmadan izlettirmesi, bazı "özel sempati" duyduğu basın mensuplarına olan mesafeyi ortadan kaldırması, artık, başkanın alışagelmiş fevri davranışlarından sadece bir kaçı... Kimi spor yazarını, askerlik yapacağı kışlasına gidip teslim eder, kimisini de "gözünün üzerindeki kaşını beğenmedim" gibi bahanelerle ya kınar, ya da mahkemelerde süründürür... 15 milyon taraftarı olan bir kulübün başkanı, bu takıma gönül vermişlerin sembol ismidir... Sevimli olmak zorundadır... İnsancıl olmak zorundadır... Adaletli olmak zorundadır... Ve en başta çağdaş olmak zorundadır... HHH Hot-hötle, fırçayla, yasakla, adam harcamakla oturduğu koltuğa ömür boyu yapacağını zannetmek, aslında çağdaş bir yanılgıdır... Bu işler hep iyi gitmeyebilir... Örneğin, bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde ve Süper Lig'de alınacak kötü sonuçlar; Beşiktaş, G.Saray ve Trabzonspor'un muhtemel şampiyonluğu, F.Bahçe yönetiminin havasını bir anda söndürüverir... Ayıkla o zaman pirincin taşını... İşte o zaman, tesis ve stad projeleri bile kurtaramaz insanı... Ve o zaman; sempati, güleryüz, insancıl yaklaşım, eşit mesafe davranışları ve çağdaş güzellikler aranır... Bulunmayan bu özellikler ile, bir devrin sonunu getiriverir... Gün, bugün değildir sadece... Gün, gelecektir F.Bahçe'de... İleride, hesabı verilemeyecek çirkinliklere imza atmak, Allah katında affa uğramayacak yaralar açar insanda... HHH Kasabanın birinde, çok zengin bir adam, vasiyetine şöyle yazmış: "Ben mezara konulduğum gün, kim benimle bir gece mezarda kalırsa, ona servetimi bırakacağım." Ve gün gelmiş, adam ölmüş... Akrabalarından kimse, onunla mezara girmeye razı olmamış... Kasabanın gariban hamalı çıkmış ortaya ve "Ben hazırım" demiş. Hamal "Zaten bir ipim, bir küfem var, kaybedecek bir şeyim yok, mezardan çıkınca kasabanın en zengini olacağım" diye düşünmüş... Gece sorgu melekleri gelmiş... "Bu ölü zaten elimizde, biz önce şu canlı olandan başlayalım" demişler... Melekler, başlamışlar ard arda hamalı sorgulamaya... "Söyle bakalım, küfenin ipini nereden buldun? Satın aldıysan ne kadara aldın? Kimden aldın? Aldığın kişiyi dolandırdın mı? Gerçek değerini mi verdin ücretin?" Hamal cevap verdikçe, iple ilgili başka sorular gelmiş meleklerden... Gün ağarmış, hamalı mezardan çıkarmışlar... "Artık kasabanın en zengini sensin" diye kutlamışlar adamcağızı... Ama hamal feryat etmiş: "Ben hiçbir şey istemiyorum... Ben bir ipin hesabını sabaha kadar veremedim, o kadar paranın, malın hesabını nasıl veririm?" demiş... Çağdaş yöneticilikte de hiç kimse hesabını veremeyeceği işlerin altına imza atmamalı, değil mi?