Hayat öpücüğü Prag'da elinden kaçırdığı bir takımı İnönü'de 'Nasıl olsa ufalarım' hesabıyla başladı gece... Beşiktaş kadar bizler de inanmıştık bu plana... Stad bizim, taraftar bizim, hava bizimdi ya... 'Şip şak alınacak bu maç' diye havalardaydık hepimiz... *** G.Saray beraberliğine üzülen Beşiktaş'ın o kadroya yaptığı ufak rötuş sadece Sergen ve Zogo'ydu... Emre'nin yalnız kesicilik görevinden tatmin olmayan Lucescu, Zago ile defans bloğundan iyi paslar çıkarmayı hedeflemişti... Eee, Sergen'in dinlendiğini düşünüp, bu maçta joker kullanma fikrine de kimse karşı değildi Lucuscu'nun... Kağıt üzerinde yapılan planlar, maç başladığında hiç de bir işlerlik göstermedi... Öyle ki, iki pası üst üste yapamayan siyah-beyazlılar, çorbaya dönen saha yayılışı ile rakibe her an gol fırsatı veriyordu... Forvette bir bakıyoruz, 6 kişi birden yığılmış... Asli görevlerini unutup, kendi bildiklerince sahada dolaşan futbolcular, sadece karambol peşindeydi adeta... *** İlk 45 dakikada sağ kanatta Dobrowski, sol tarafta Pancu, İbrahim freni tutmayan araba gibiydi... Attıkları hiç bir olumlu pas yoktu... Sergen de kapalı Sparta defansının içinde kaybolurken, sadece Giunti'nin çırpınışları maça heyecan getiriyordu... İlk yarıda Beşiktaş'ın 3, Sparta'nın 2 gol pozisyonu, karşılaşmanın hiç de kolay olmayacağının habercisiydi... *** Ve ikinci yarının başlamasıyla birlikle Sparta sahasında hegemonya kuran Beşiktaş'tan, galibiyeti getirecek golü milletçe beklemeye koyulduk... Neler kaçıyordu neler... Tabii bu kaçan gollerde şansızlık kadar, beceriksizliğin de damgası vardı... Ve sonunda 82. dakika geldi... Sahanın en iyi adamı Ronaldo, Sergen'in ortasına kale içinde öyle bir yükseldi ki, gerilen sinirlerimizi gevşetti, daralan yüreğimizi ferahlattı... Bu gol, Beşiktaş'a 'hayat öpücüğüydü' adeta... Helâl sana Ronaldo...