Bir milli maç kâbusunu daha geride bıraktık... "Galip geldik ya, gerisi boş" gibi bir vurdumduymazlık içine bir defa daha girdik... Makedonya gibi, dünya futbolunun silik takımlarından birisi karşısında, ölüp ölüp dirildikten sonra, gelen zor galibiyetten, gerekli dersleri çıkartmazsak yazık olur... Yoksa, bu havalarla, önümüzdeki uzak yolda çok kaza yapar, başımızı bir gün belâya sokarız... İngiltere gibi bir devle grup liderliği çekişmesi yapmanın zorluk derecesini yeni yeni anlamaya başlarken, bazı söylenmesi gerekenleri de, haykırmamak olmaz... En önemli konumuz, Hakan Şükür... Türk sporseverinin, futbolculuğu ve golcülüğü yönünde ikiye ayrıldığı bu futbolcu için, yavaş yavaş sona yaklaşıldığını kimse inkâr edemez... Hakan Şükür, Milli Takım'a sayısız gol kazandırmış bir yıldızdır... Kabul... Hakan Şükür, nice maçlarda bizi sokağa dökmüştür... O da kabul... Ama o Hakan Şükür, çoğu maçlarda da bizi fıtık etmiştir... Makedonya karşısında 60 dakika komik işler yapan, gülünç durumlara düşen de Hakan Şükür'dür... Eğer o maç, berabere veya yenilgimizle sonuçlansaydı, tribünlerin "Yuhlarla" uğurlayacağı futbolcuların başında da Hakan Şükür gelirdi... 90 dakikada bir gol, iki asist, Hakan Şükür'ü yine Türkiye'nin kahramanı yapmıştır... Oyundan alınırken, neredeyse yedek kulübemizin, hocalar da dahil, önünde iki büklüm olduğu Hakan Şükür'e gösterilen iltimas, Türkiye'de başka kimseye nasip olmamıştır... Onun için transfer dönemleri bile uzatılmıştır bu ülkede... Federasyon, ona kulüp bulmak için uğraş vermiştir... 3 yıldan beri Avrupa'da dolaşan bu yıldız futbolcumuz 10 golü bile bulamamışken, bir gün olsun manşetlerden düşmemiş, bir gün olsun havasını kaybetmemiş, şanslı isimlerden biri olmanın gururunu yaşamıştır... Ama hâlâ daha bir alternatifinin bulunmayışı, daha doğrusu bulunamayışı hocalarının, bizim ayıbımızdır... Artık Hakan'a tanınan şansın bir Okan'a, bir İlhan'a, bir Necati'ye, bir Ümit Karan'a, birTuncay'a da tanınması gerekir... Herkesin bir devir kapatma zamanı vardır... Bu ülkede Hagi gibi birisi bile, önüne serilen milyon dolarlık tekliflere karşılık, en az üç-beş sene daha futbol oynaması mümkünken, işi tadında bırakıp, otelciliğe soyunmuştur... Bir gol için, 90 dakika bekleme lüksünün, artık Hakan Şükür'den alınma zamanıdır... Makedonya maçında, yiğitlerin hakkını veremeden, hep olumsuzluklar içine daldık... Oysa Nihat'a, Gökdeniz'e, kaptan Bülent'e, Tugay'a en az Hakan Şükür kadar kucak açabilseydik keşke... Birilerinin anası ağlarken, tek vuruşla nokta koyanlar arasındaki fark, ancak bizim ülkeye mahsustur... Savaşları ordu kazanır ama madalyayı komutan alır ya, bizim Milli Takım'ın kaymağını da bu zamana kadar hep Hakan Şükür yemiştir... Helâl olsun... Ama diğer yiğitlerimizi de fazla yaralamayalım... Milli Takımımız için artık gerçekçi ve yenilikçi düşünme zamanı gelmiş, hâttâ geçmektedir... Sadece saha içi değil, tribün anlayışımızın da değişme zamanıdır... Bir maça tam 48 (yazı ile kırksekiz) motosikletli ve otomobilli eskort vasıtasıyla gelen başbakan ve bakanların, bu sevdadan vazgeçmesi de önemlidir... İngiltere Başbakanı Blair, bir sokak içinde oturup, bazen taksi ile mesaisine giderken, bizim Türkiye olarak bu tip lükslerden feragat etmemek için uğraş vermememiz, ne kadar yanlıştır... Bir gün, mutlaka bu ülkeye yenilikler gelecektir... Biz görmesek de, yeni nesiller, değişimin farkına mutlaka varacak ve mutlaka mutlu olacaklardır...