Savaşlarda kahramanlar; canını verenler değil, onlara canını vermesini emredenlerdir... Bir ideal uğruna, sevdiklerinden ayrılacağını bile bile, cesaretinden taviz vermeyen yiğitler, her dönemde, sadece dualarla anılır... Onlar sayesinde yıldızı parlayanlar ise omuzlarına takılan apoletlerin, göğüslerinde parlayan madalyaların ışıltılarıyla, gerçek kahramanları pek düşünemez, o zaferlere ortaklıklarını kabul edemezler... Giden gittiğiyle kalır her zaman... *** F.Bahçe'nin, daha düne kadar "Kadıköy Boğası" diye bağrına bastığı Serhat Akın, genç yaşının avantajına rağmen, bir türlü kendini sevdiremediği Daum'un yanından uzaklaşmak isterken, kimse bu çocuğa "Neden gidiyorsun? Kal burada" diye ricada bulunmadı... O, 23 yaşındaki delikanlı, yaşadığı tüm olumsuzluklara, içine gömdüğü tüm sıkıntılara rağmen, ağzını bozmadan, arkasında kalanları karalamadan, Belçika yollarına düştü... Adam harcama hafifliğinin son kurbanı bu genç; şampiyonluklardaki en büyük imzalardan birisi, en kahramanlar listesinde baş sırada olmasına rağmen, bir çırpıda F.Bahçe'sinden koparılıverdi... Şimdi 23 yaşındaki Serhat'ı gönderenler 30 yaşında, bundan en az 5 sene önce İstanbul'a gelmesi gereken Zafer Biryol'la, onun yerini dolduracak... Elde "Boğa" varken, şimdi arenalardan emekli olmuş yeni bir boğayı, rakiplerinin üzerine salacak F.Bahçe... Matadorlar derin bir "ohh" çekerken, ne yazık ki Serhat'ın gönderilmesine karşı çıkmayanlar "ahh" çekmiyor... Serhat bugün F.Bahçe'de olmasa da eski bir kahramandır... Daum ise hâlâ başkomutan... *** "İTO seçimini biz kazanmasaydık Formula 1 olur muydu bilmiyorum" diyerek, bu işe gönül vermiş eski başkan Mehmet Yıldırım ve ekibini, sanki "iş bilmezlikle" suçlayan yeni başkan Murat Yalçıntaş, bu büyük organizasyon sayesinde TV ekranlarında saatlerce boy gösterme fırsatını yakaladı... Daha önce ismi, sadece iş çevrelerince bilinen bir kişinin, Formula 1'e, emek, para ve düşünce döken birisi için "Onlar yapamazlardı" yakıştırması, hiç de şık olmayan bir düşünce tarzıdır... Formula 1 için ismi geçen diğer şehirlerin ağırlıklarına rağmen, bu işi İstanbul'a taşımış Mehmet Yıldırım, bu kadar kolay harcanacak ve karalanacak bir isim olmamalıydı... Çünkü o, Formula 1'in çilesini çekti, tozunu yuttu, belâya çattı ve sonunda koltuğunu kaybetti... Varsın madalyalar ve apoletler başkasında olsun... Dünyanın gözünün üstünde olduğu bir büyük yarışın Türkiye'ye alınması, İstanbul'a taşınması uğruna, gecesini gündüzüne katmış, iyi veya kötü, elinden geldiğince plân, proje ve inşaat işleriyle ilgilenmiş Mehmet Yıldırım, kim ne derse desin, bu büyük gururun savaşan ve bu uğurda canını veren kahramanıdır... *** G.Saray'a 25 yıl hizmet etmiş Bülent Korkmaz'ın, bu geçen senelerde aslanlar gibi savaşması, renkleri aşkına kafasını, gözünü patlatması, hastanelik olması ve nice zaferlere imza atması boşuna mıydı? O, sarı-kırmızılı renkler uğruna, ne Avrupa devlerinin devrilişinde en büyük neferdi... Profesyonelliğin, belki de Türkiye'deki en sembol ismi, dostluğa, desteğe en ihtiyaç duyulduğu bir anda unutuluverdi... Unutan, bizler değiliz... Unutan, taraftar değil... Unutan, onun kahramanlıklarını görmezliğe gelen koca 'G.Saray Yönetimi'ydi... Aramışlar da, bulamamışlar... Sevsinler sizin bahanenizi... Bâri, karakola haber verseydiniz de, Bülent'i, mevcutlu size getirselerdi... Şimdi o Bülent, ona sahip çıkan Mesut Bakkal'ın yardımcısı olarak, G.Birliği'nde hoca... Bir kahramanı 25 yıl savaştır, yarala ve öldür, adam gibi törenle yolcu bile edeme... Kaptandan vazgeç "koltuk sevdasından" geçme haa... *** "Geri dörtlü" belki de çoğumuzun farkında bile olmadığı program... Aydemir Akbaş, Aykut Oray, Levent İnanır ve Erdinç Akbaş, 4 büyüklerin dertlerini, yanlışlıklarını, güzelliklerini, sanatçı rahatlığı ve seyrettirme ustalığı ile dile getiren bir geri dörtlüydü... Çiçek Bar'daki değil, ekran karşısındaki dayanışmaları bitti artık... Onca program arasında, gerçek spor yazarları, spor adamları ve eski hakem, yeni ahkâm kesen yorumcularla âdeta dalga geçen, bambaşka bir format içeren, rahatlıkları ve davranışlarıyla evimizin neşesi haline gelen bu 4 usta, artık 4 büyüklerin sesi olamayacak... Çünkü, bedava adam çalıştırmayı adet haline getirenlerin, haklarını teslim edemedikleri bu sanatçılar, bir gün; daha seyredilir bir kanalda karşımıza çıkarsa, işte o zaman yer yerinden nasıl oynatılırmış göreceğiz... Onlar birer sanatçı, onlar birer kahraman... Ama o kahramanlar dururken, biz hâlâ, kendilerini komutan sananların, tırmalayıcı sesleri ve saçma yorumlarıyla, adeta kurşun yağmuruna tutuluyoruz...