F.Bahçe'nin "orta saha beyni" Emre Belözoğlu'na, son sakatlığından sonra, doktorların verdiği rapor "Ligin ilk yarısını kapattı" yolundaydı... Ama sahada hırçın, dışarıda çok daha müthiş profesyonel bir yaşantı süren Emre, kendisine mükemmel bakarak, çok uzun süreyi 3 haftaya indirdi... Üstelik Büyükşehir Belediye ile F.Bahçe'nin oynadığı geçen haftaki maçta bile, sahada olmayı çok istedi... Çünkü Emre biliyordu ki; sarı-lacivertli takımın kendisine çok ihtiyacı var... Çeviriyoruz başımızı diğer yöne... Yani G.Saray'a... Arda 11 haftadan beri yok... Nerede yok? Sahada... Peki, nerede var? Saha dışında her yerde... İnsan böyle bir sakatlıkta, bir gecesini olsun evde geçirmez mi? Tiyatro, sinema, etkinlik, defile, onun "sanatsal yönünün" ağır bastığını gösteriyor... Tamam da... Sahadaki görevi ne olacak? Kendisini bu kadar takımdan uzaklaştıracak bir sakatlığının olduğunu kimse kabul etmezken, o dinlenmenin en iyi tedavi yöntemi olduğunu bir türlü öğrenemedi... Kendisine en ihtiyaç duyulduğu bir dönemde, G.Saray'ı yalnız bırakan Arda, suçu sadece kasığındaki problemde bulmamalı... Her gecesi dolu bu delikanlı, önce aynada profesyonelliğini yargılasın... Bakınız o zaman ne kadar çabuk dönecek sahalara... Şenol Güneş farkı "Dünya 3'üncülüğü apoletini" ülkemize getiren bir takımın teknik direktörü olmasına rağmen, bu başarıya gölge düşürenlerle yeterince mücadele etmeyen, etme gereğini bile duymayan Şenol Güneş'in kıymetini, ağır ağır anlamaya çalışıyor bazıları... Hiç yoktan, ortaya çıkardığı kaleci Onur'un, bugün milli takımın aradığı eldiven olması; Selçuk, Umut, Engin, Burak gibi isimleri de ay-yıldızlı takıma kazandırması; kolay iş mi? Trabzonspor artık, bu ligin zirvedeki ismi... O zirveye çıkıp, bir haftada inenleri gördükten sonra, Trabzonspor'un oraya demir atması az iş mi? Bugün, F.Bahçe, Beşiktaş, G.Saray ve geçen yılın şampiyonu Bursaspor'un gıpta ile izledikleri bordo-mavili takımın bu yükselişi, sadece ve sadece Şenol Güneş'in eseridir... Hani hep derler... "Teknik direktörlerin, takımlarına katkısı yüzde 10'u geçmez" diye... Hadi oradan... İşte Trabzon, işte Şenol Güneş... Yüzde 10 mu katkı? Hele, Bursaspor deplasmanında alınan 3 puan sonrası Serkan'ın maç bitimi sahada "üçlü çektirmesi" hadisesine "Cenaze evinde, düğün olmaz" diye tepki koyan; iki hafta önce de, Engin Baytar'ın 90+1'de oyundan alınırken yaptığı terbiyesizlik sonucu, herkes müthiş ceza verileceğini düşünürken, Şenol Güneş'in "Hayatımız Engin'i uyarmakla geçiyor" gibisinden, esprili yaklaşımı, onun hocalık diplomasını boşuna almadığının delilidir... Herkes istediği gibi konuşsun... Ama... Şenol Güneş'in, Türk futboluna katkısı yüzde 100'dür... 99 bile değil... Hayrola! G.Saray-Beşiktaş derbisinin oynandığı günün sabahında, Çırağan Sarayı'na, gemiyle gelen 4 başkan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'le görüştü... Kimselere görünmemek adına, karayolunu değil, deniz yolunu seçen Aziz Yıldırım, Adnan Polat, Göksel Gümüşdağ ve Mecnun Odyakmaz, Bakan Şimşek'e bir saate yakın dertlerini (!) anlattı... Tabii konu geçim sıkıntısıydı! Hoyratça yapılan transferler yüzünden, doğan bütçe açıklarının üzerine, bir çizgi çizilmesi talebinde bulundular doğal olarak... Bu memlekette, vergisini kutsal sayanlardan farklı olmak isteyen kulüp başkanları "Harcamalarınıza dikkat edin" komutu alıp kulakları çekileceğine, Bakan'dan, bazı mutlu sözler duyup yine deniz yolu ile Çırağan Sarayı'ndan ayrıldı... Saf vatandaşa da, o gemiden geriye kalan köpüklere bakmak kaldı... Sadık Söztutan Türk Spor Basınında "En uzun Spor Müdürlüğü" yapanlar listesinin zirvedeki isimlerinden birisidir Sadık Söztutan... Kendi deyimiyle, müdürlüğe başladığında ülkede sadece TRT ülkenin tek kanalıydı... Söztutan'ın göreve başladığı dönemde, G.Saray'ın başında Derwall, Beşiktaş'ı ise Stankoviç çalıştırıyordu... Şimdi ikisi de hayatta değiller... Allah Sadık kardeşime uzun ömür versin... Şimdi o Türkiye Gazetesi'nin bir başka sorumluluk gerektiren Yazı İşleri Müdürlüğü görevinde... 9 kitap yazmış, bunların her sayfasında akıcı üslubuyla tiryakilik kazandırmış birisinin yeni görevinde çok müthiş mesafeler alacağına adımız gibi eminiz... Gerçi onu biz, Yazı İşleri'ne gönderdik sadece; bırakmadık... Kurduğu ve yıllarca yönettiği Spor Servisi, Sadık Müdürü'nden asla ayrılmadı... Onun çizgisi, onun disiplini ve onun hoşgörülü yönetimi aynen sürecek ve biz Söztutan'ı hep yanımızda hissedeceğiz... Hem Türkiye Gazetesi'nin, hem de "Sevgili Sadık'ın yolu" aydınlık olsun... Nerdesin haney! F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın taa 2006 yılındaki, son Denizli maçında kaçan şampiyonluğun hesabının sorulmasını istediği günler uzak değil... Ne zaman konu açılsa Yıldırım "Bir araştırın bakalım o seneyi" demeyi ihmal etmiyor... Ama şimdi görüyoruz ki, F.Bahçe'nin 12 yıllık başkanı, G.Antep deplasmanında, ikinci sarı karttan atılması gerekirken, bir hafta sonra Bucaspor karşılaşmasında 3 gol atan, Büyükşehir Belediye maçında da, rakibine sert girip kırmızı kart görmesi gerekirken, birkaç dakika sonra golünü çakan Alex'in, iki haftada 6 puan getirmesini, büyük bir sessizlikle karşılaması, aslında en doğru iş... Keşke geçmişte olup biten; hatta yanlışlık varsa ikide bir dile getirmemesi gereken 2006'yı da, aynı sessizlikle kabullenebilse Sayın Başkan... Belki "3 yıl üst üste şampiyonluk" garantisini de kimse konuşmaz o zaman...