Sadece sporun değil, her konunun usta kalemi, duayeni Hıncal Uluç büyüğümüze, bir kere daha hak vermek boynumuzun borcu oldu... "Güneş balçıkla sıvanmaz... Rijkaard futbolu bilmiyor." Bu sözler Hıncal Uluç patentli... Daha bitmedi... "G.Saray çok kötü oynuyor demiyorum... Çok kötü oynatılıyor." Rijkaard'ın "Adı var, sanı yok" cinsinden bir tanımlamasını yapan ve notunu aylar önce veren Uluç, geçtiğimiz pazar günü bir defa daha haklı çıktı... F.Bahçe'nin 5'li orta sahasına karşılık 2'li orta saha ile oyun planı kuran Rijkaard, geçmişindeki parlak futbolculuk ve teknik direktörlük kariyerini yerle bir etti... Hadi Rijkaard, bir yerde, beceriksiz ve koca sezonda sadece tek iyi maçı ile hatırlanacak Franco şanssızlığı yaşıyor... Ama F.Bahçe'nin, Ali Sami Yen'e beraberlik için geldiğini ve oyun kurgusunu buna göre yapmasını hiç dikkate almayarak, her zamanki gibi bildiğini okumaya çalıştı bir kere daha... Ama Hıncal Uluç Ağabeyimizin dediği gibi "Beceremedi" yine... Kulübedeki sağlam adamlar dururken, sakat, ayakta durması bile zor olan Arda'yı üstelik bir orta saha adamını çıkararak oyuna alması, akıllara durgunluk verdi... F.Bahçe yenilgisi, belki kupadan sonra ligin de elden gittiğinin ilanı oldu... Sanki elinde Barcelona'daki Puyol, Dani Alves, Xavi, İniesta, Messi gibi yıldızların olduğunu zanneden Rijkaard, Türkiye'de bir gerçeği hiç öğrenemedi... Bu gidişle de öğrenemeyecek... Küçük büyük demeden, rakibi iyi analiz etmek Rijkaard'ın önemsemediği ve ilgi göstermediği konu... Kamp konusu kitabında yazmıyor... Oysa F.Bahçe, futbolcusu, yöneticisi ile 10 gündür kampta yaşarken, Rijkaard, elinde tam profesyonel futbolcular olduğunu zannederek, kendini G.Saray'da değil, hâlâ Barcelona'da zannetmenin bedelini ödetiyor sarı-kırmızılı takıma... Kimse, geçmişindeki parlak ve yaldızlı günleriyle, günümüzde, karanlıkları aydınlatamaz... Buna en başta Rijkaard dahildir... Selçuk'un füzesi (mi)? G.Saray'ın, bu sezon belki de, şampiyonluğa veda ettiği maçtır F.Bahçe yenilgisi... Kaybedilen sadece 3 puan olsa iyi... Franco'nun, Rijkaard'ın bir de hocasına "Ne olur oynat beni" diye yalvararak 34 dakika takımını 10 kişi bırakan Arda'nın, havasının söndüğü bir 90 dakikaydı bu... Sarı-lacivertli takımı galibiyete taşıyan golün sahibi Selçuk'un Lig TV ölçümlerine göre, 35 metreden, 51 km hızla vurduğu şut için, herkes ayrı telden yorum yaptı... Kimisi "Selçuk'un füzesi" bile dedi... Eğer iyi bir araştırma yapılsa, Beşiktaşlı Nihat'ın, Eskişehirspor'a attığı "tıngır-mıngır" golün ardından, belki de ligin en yavaş giden vuruşuydu Selçuk'un şutu... Abartmayı seven bir milletiz vesselam... Servet'in şapkası G.Saray, F.Bahçe'ye yenilmiş... Üstelik bu sezon sahasındaki ilk yenilgi bu... Maç sonrası Servet, basının karşısında... Basın mensuplarına sitem ediyor... "Savunmamızda hata yoktu" gibisinden cümleler kuruyor... Buraya kadar tamam... Kendine göre haklı da olabilir... Ama hayata, boyacı sandığını sırtlayıp atılmış birisinin, basın mensuplarının karşısına bir "rock yıldızı" gibi çıkması şaşırttı bizleri... Başında bir kırmızı şapka... Siperi yandan çarklı... Sanki şapkayı başına nasıl koyacağını bilmeyen küçük bir çocuk gibiydi Servet... Ama kulağında küpesi bile eksik değildi... Şöhretin havalara soktuğu bir kimlik içinde "Hatamız yoktu" savunmasını yapıyor... Keşke önce şapkasının siperini düzeltseydi... Hani derler ya... 'Herkes kaşık yapar ama sapını ortaya getiremez." Bunu "Herkes şapka giyer ama siperini ortaya getiremez" diye yazıp, Servet'in cebine koymak gerekir... Büyüyemeyen dev F.Bahçe kalecisi Volkan Demirel, tartışmasız Türkiye'nin, şu andaki en iyi kalecisi... İşte son G.Saray deplasmanı... Keita'nın şutunu kurtarmak, her babayiğidin harcı değildi... Bir yaylandı, bir dokundu, F.Bahçe Ali Sami Yen'de bayram yaptı... Amma... Aynı Volkan, karşılaşmanın son dakikalarında, poposuyla bir topu yumuşatırken de, Türkiye'nin "en çocuk kalmış kalecisi" olduğunu da ispat etti... Bir çuval incir, ancak böyle berbat edilirdi... Ama Volkan, Tarkan'ın "Şımarık" şarkısında söylediği gibi, o değişik stopunu, G.Saray taraftarını "çatlatmak" için yaptı... Eee ne oldu şimdi... Ezeli rekabet... Ebedi dostluk ve Canaydın birleştiriciliği; bir anda Volkan'ın poposunda eriyip gidiverdi... Değer miydi, bu fantezi? "Yen" yaz, 1907'e yolla. Fener gelsin evinde yensin. Kadıköy'e kadar yorulma. FB Taraftar geyiği Maçına gelemeyen başkan Şampiyonluk şansını devam ettiren 4 takımdan biri olan Beşiktaş, emin adımlarla zirveye koşuyor... Futbolcular mutlu... Teknik direktör mutlu... Taraftarlar daha mutlu... Ama mutlu olmayan birisi var... O da bu kulübün başkanı Demirören... Tribünlerin aylar önce "Yeter" diye rest çektiği, başkanlığı bırakmasını istediği Demirören, o gün bu gündür tribünde yerini alamıyor... Eşinin yanında bile, Beşiktaş taraftarından küfür yiyen başkan, en keyif alacağı günlerde, evinde televizyon başında oturmak zorunda kalıyor... Ne kadar acı... Sanki ev hapsinde... Cezayı kesen hakim değil, seyirci... Sanki İnönü Stadı, Demirören için mayınlanmış... Bu tuhaf durum ne zamana kadar sürecek bilemiyoruz... Ama Demirören'in kendini toplayıp, göğsünü de her türlü eleştiriye siper ederek, aslanlar gibi, Şeref Tribünü'ne koşması gerekiyor... Unutulmasın ki; tribünler Beşiktaş'ın seveni ise; Demirören de, bu kulübün seçilmiş başkanıdır... Bu acıklı durum, bir türkü çağrıştırıyor bize: "Bayram gelmiş neyime... Kan damlar yüreğime... Yaralarım sızlıyor... Maçlar benim neyime..." En uzak mesafe, Ne Afrika'dır, ne Çin... Ne seyyareler... Ne de yıldızlar, geceleri ışıldayan... En uzak mesafe; İki kafa arasındaki mesafedir, Birbirini anlamayan... Can YÜCEL