Önce bir fakirlik edebiyatı yapalım... Ama bunu duygu sömürüsü olarak değil de, gerçekleri satırlara dökmek anlamında anlayınız lütfen... Evet... Türkiye'de 4 kişilik ailenin "Açlık Sınırı" 985 TL... Yine 4 kişilik ailenin "Yoksulluk Sınırı" ise 3 bin 280 TL... Bir işçi emeklisinin, üstelik 30 yıl hizmet etmiş bir işçi, emekli olduğunda eğer eline 1.200 TL geçiyorsa bayramı her ay kutlayan kesimin bir ferdidir... Buradan uzanıyoruz futbolumuza... Aslında konuya hiç girmemek gerekir ama bu bizim gerçeğimiz ne yazık ki... 3 büyüklerden ikisi, G.Saray ve F.Bahçe, futbolumuzun da "hovardaları" diye apolet takılan takımlarımız... Transfere doymayan, para harcama konusunda borçlarına bakmadan "deli cesaretiyle" önüne gelenin ayakları altına "kırmızı halı" döşeyen; sadece tribünleri mutlu etme adına "ticaret yapıyoruz" mazereti ile şirin gözükmeye çalışan bir yönetim zihniyetinin, Türkiye'ye maliyeti, belki de Afrika'nın küçük bir ülkesinin tamamını, yıllarca besleyecek bir harcamaya eşit miktardadır... Olay aslında "Sportif yarış" kimliğinden çıkıp "Yengeç yarıştırma" saçmalığı gibi bir iktidar anlayışının ürünü olarak karşımıza çıktığında, çoğumuzun yüreği gerçekten "Cızzz" etmektedir... Yıllar önce rahmetli Vehbi Koç'un bir röportajını okumuştuk... Koç diyordu ki, "Ben ilk zamanlarımda, kazancımın yüzde 90'ını reklâma yatırıyordum." Bir şirket topluluğunu büyütmek adına, reklâm tabii ki önemli unsurdur... Ama kazanırsanız, reklâma para verirsiniz... Kazanamayacağınızı bile bile, sadece "desinler" diye para saçarsanız, bunun gelecekteki vebali ağır olur... DEĞİRMENİN SUYU NEREDEN? F.Bahçe'deki transfer politikasında, karşılığı alınamayan bir yanlışlığın suçlusu değil ama sorumluları sanki hiçbir yanlış yapmamış gibi ortada dolaşabiliyorsa, burada durmak lazım... Ve de hemen sormak lazım: "Parayı tarlada mı yetiştiriyorsunuz?" Bakınız; Ziegler, Emre ve Alex bu takımdan apar topar ve de taraftarların muhalefetine, gözyaşına rağmen gönderilmedi mi? Sonra ne yapıldı? Hasan Ali Kaldırım, Kuyt, Krasic, Meireles, Mehmet Topal, Salih ve Egemen transfer edildi... Neredeyse toplam "75 milyon euro" harcandı bu isimler için... Peki, ne oldu? Hiç birisi, Emre ve Alex'in yerini dolduramadıkları gibi, yanlarına bile yaklaşamadı... Alınan sonuçlar, sahadaki futbol, kaybedilen puanlar, tarihinin en kötü F.Bahçe'sinin portresini çıkardı karşımıza... Ve devre arasında tekrar eskiye dönüldü... Gel Emre, gel Ziegler ve de yanlarına Webo... Yani işin özeti şu... Emre, Alex ve Ziegler'in yerini doldurabilmek için 75 milyon euroluk transfer, kuyuya atılmış taş gibi oldu F.Bahçe'de... İşin hesabını kim soruyor? Hiç kimse... Olan kime oluyor? F.Bahçe'ye... Bir inat, bir hırs, bir yönetim anlayışının, en başarısız teknik adamının yakasına "Sakın bizi bırakma" diye yapışmasının acısını, tribündeki sarı-lacivertli renklere gönül verenler çekiyor... YOK ASLINDA FARKLARI G.Saray'ın F.Bahçe'den farkı var mı? Al birini, vur öbürüne... 11 yabancıya çıkan bir transfer yanlışlığı... 3 tanesinin her maçta tribüne çıkacağı bir anlayış... 6'sının sahada, ikisinin kulübede oturacağı bir yabancı enflasyonu... Yerlilere yazık edilen bir kulüpçülük zihniyeti... Sadece, peşinden gelenlerin, ayaklarının takılması ile bugün liderliğini koruyan bir G.Saray... Ve devre arasında 20 milyon euro harcayan bir takım... Transfer hovardalığın kralını yapan; borçtan korkmayan; hocasını "Aldım-oynat" dayatmasıyla karşı karşıya bırakan ve mutsuz eden bir yönetim anlayışı... Sıkıntı, kayıplar, mazeretler hep aynı... "Kulüpler Yasası'nın" çıkmasını önlemek adına, elbirliği ile (birkaçı hariç) mücadele eden bir anlayışla karşı karşıya kalmış bir futbol dünyasındaki bu cömertlik karşısında; açlık ve yoksulluk sınırının ajitasyonunu yapmak doğru olmasa da, yöneticilerin, en azından fakir ve muhtaçları düşünerek; ülkenin şartlarını zorlamamak adına, bu kadar sorumsuzca davranmamaları gerekmez mi? Alanlar razı... Verenler razı... İyi güzel de, bu millete, uzaylı futbolu mu izlettiriyoruz Allah aşkına?...